Kitap: Anadolu'nun Kadim Sesleri


Türkü sevdalısı yüreklere selâm olsun.. 

* ''Bizler sözlü kültürün çocuklarıyız. Binlerce sayfada anlatılanı bir mısra ile söyleriz.''

Anadolu'nun Kadim Sesleri; kültürümüze büyük katkısı olan değerli ozanlarımızın, kıymetli sanatkârlarımızın incelikli bir üslûpla ifade edildiği güzel bir anlatı. Kitabın girişinde, kadim zamanlardan modern zamanlara değişen yaşantıya yapılan ufak bir serzenişi paylaşmak istiyorum:

''Pınara gel ki görem" diyor. "Elin uzat bir gül verem..."
Görmek ne büyük bir armağandır. Ne büyük bir saadet... Mahremiyet ne muazzam... Bugün her şeyin baştan ayağa görsellik olduğu, her şeyin vitrine dizildiği ve aslında hiç kimsenin kimseyi göremediği bir zamandayız. Ne pınar var şimdi ne de pınara gelen... Kimse elin uzatmaz oldu güllere. Durup da nazar eyleyen yok güle. Gülmüyor güle bakanlar. Kuruyor bütün pınarlar. Ne büyük sevdalar var şimdi geride kalan.. Bağrı yanık türküler de küsüp gitmiş.''

Etrafımda türkü dinlemiyor artık insanlar.. Köksüz, hissiz bir gürültüye kapılıp gidiyorlar.. Böyle olunca da içinde türkülerin geçtiği kitaplara, filmlere daha sıkı sarılıyor insan. Başkalarıyla da paylaşmak istiyor; türkülerdeki yaralar yaralarımıza iyi gelsin diye..  Duygu ve düşüncelerimizin ezgisel dışa vurumu olan türkülerimizi rahmetli Özay Gönlüm bakın ne güzel ifade etmiş:

‘’Türkü’’ dediğin yüzyıllardır halk dilinde dizile dizile, saz telinde süzüle süzüle gelir. Bir olay olur, halk onu içinde oldurur. Dilden dile kulaktan kulağa dolaşıp en sonunda türkü olur.’’ 

Bir kadim geleneğin günümüze yansıması... Yazılı olmaktan ziyade sözlü olan, nesilden nesile aktarılan bir kültür.. 

Kitap bize bu konuda vesile oluyor, Türk Halk Müziği yolculuğuna çıkarıyor bizi. Âşık Veysel'den Bekçi Bakır'a, Mahzunî Şerif'ten Neşet Ertaş'a, Sümmanî Baba'dan Hafız Osman Öge'ye Anadolu'dan yükselen ve bu coğrafyanın rikkat sahibi kulaklarında karşılık bulan duygularımızı ve duyarlılıklarımızı dile getiriyor. Sanatçılarımızın yaşantısı hakkında kısa bilgiler sunuyor. Şöyle bir baktığımızda; hâfız, gazelhân, mevlidhân, müezzin, çoban, senarist, oyuncu, çömlekçi, bekçi, tenekeci, keçeci.. gibi toplumun farklı kesimlerinden sanatçıların yetiştiğini görüyoruz. ''Buradan bir atlı geçti/yarama baktı geçti...'' demiş türküde.. Neyi yaşamışlarsa onu yazmışlar.. Bu güzelim ezgiler, kültür dünyamızda şekillenip kulağımızdan gönlümüze akıyor. 

Hem söyleyene hem dinleyene yoldaş türküler.. Yaralara merhem olmuş, türkülerle hâlleşmişiz.. Bugün artık insanların büyük çoğunluğu bu güzelim türkülerimizden habersiz yaşayıp gidiyor, ne yazık.. Her şeyin izlenip, dinlenip, okunup tüketildiği bir çağdayız. Bilgi çağında kafa boşaltılıyor, arka planı, hikâyesi araştırılmıyor. Bunlar kültür hazinesi.. Öyle türkü deyip de geçilmemeli, açıp dinlenmeli, duygusuna ortak olunmalı, millet olarak bu günlere nasıl geldiğimiz sorgulanmalı. 

Öte yandan; eskiden müziğin para kazanmak, şöhret edinmek için yapılmadığından bahsetmiş yazar. Bu işten geçim sağlamak hem sanatçılar hem halkın nazarında hoş görülmez, ses ve söz paraya tahvil edilmezmiş. Türkü çığırmak, ağıt yakmak, mevlit okumak şan, şöhret için yapılmazmış. Çünkü söz, yüce bir değere sahipti. Çünkü müzik, ulvî duyguların aracıydı. O yüzden gönüllere işliyordu. Bunu yapanlar halkın içinde mütevazı yaşayan, sözlü kültürü yaşatmak için uğraşan gerçek değerlerimizdi. Belki bu türküler çoğu ses sanatçısına şöhreti kazandırdı ama türkülerin asıl mimarları görmezden gelindi. 

Maddi sıkıntıların fazlasıyla yaşandığı ama gönüllerin bir o kadar zengin olduğu zamanlar... imkânsızlıkların nasıl kemâle erdiğinin göstergesi diyor Muaz Ergü. ''Zaten gönül zenginliğiyle maddi zenginlik birbiriyle ters orantılı değil mi?''

Türküler, zaman ve mekândan koparıp başka diyarlara sürüklüyor bizi. Türkü söyleyen bir çocuk görünce onu yetiştiren ailesi de öğretmeni de gurur duyulası benim gözümde. Hasat zamanı radyoda çalınsın türküler, yorgunluğu alsın. İstiyorum ki, unutulmasın, günlük hayatımızda yaşatılsın bu değerler. Belediyeler halk müziği konserleri düzenlesin. 

Muaz Hocamızın lirik üslûbuyla kaleme aldığı, 24 sanatçının yaşantı ve bilinen eserleriyle bölüm bölüm anlatıldığı başarılı bir çalışma. Daha çok yaptıkları işlerle, memleketleri ya da lakaplarıyla anılan yerel sanatçılarımızı ancak dinleyerek anlayabiliriz. Ancak o zaman görebiliriz kültürümüzün yozlaşan değerlerini.. Bize miras bırakılan türkülerimizin ozanlarına rahmet olsun. Velhâsıl, türkülere sığınan insanlara rast gelmeniz umuduyla.. 

Kitabın Künyesi

Kitabın Adı: Anadolu'nun Kadim Sesleri
Yazarı: Muaz Ergü
Türü: Anlatı
Sayfa: 112
Yayınevi: Ötüken Neşriyat