Sanat Atölyem: Al Bayrağım

Tezhip: Fatma Keskin

''Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği şehidimin son örtüsü
Işık ışık, dalga dalga bayrağım
Senin destanını okudum senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım
Seni selâmlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.

Sabah olmasın günler doğmasın ne çıkar
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık.
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün rüzgârda dalgalı
Barışın güvercini, savaşın son kartalı
Issız yerlerde açan çiçeğim
Senin altında doğdum, senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim,
Yeryüzünde yer beğen
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim.''

Türk Bayrağı'na yazılmış en güzel şiirdir Arif Nihat Asya'nın ''Bayrağım'' şiiri. Annem ne çok sever bu şiiri, ben okurken vecde gelir ve eşlik eder.. Bayrak ay-yıldız değil yalnızca.. Bayrak vatan, bayrak üzerinde yaşadığımız toprakları bize miras bırakan ecdâdımız, âziz Türk Milleti. Bizi kar-kış demeden koruyup kollayan dağdaki askerimiz, şehirdeki polisimiz, jandarmamız, gazilerimiz ve o bayrak için canını fedâ eden şehitlerimiz.. Türk-İslâm şuuru.. Türk'ün en sevdiği renk..

Bayrak sevgimi bilen bilir ve bu konuda hassasımdır. 
En güzel manzaram bildim al sancağı.. Uğrunda fedâ olunası büyük ülkü.. 

Bazen bakıyorum şimdiki nesile, çoğunluk millî ve dinî değerlere kayıtsız, kültürüne, geleneklerine yabancı, hep bi yabancılığa özenme, tüketen, yozlaşan bir kuşak ama bazıları da gurur kaynağı.. İşte onlar bilinçli ebeveynlerin çocukları.. Bir eğitimci olarak anne-baba olacaklara tavsiyemdir; siz öğretirseniz çocuğunuz da öğrenir, çocuğuna da öğretir. 
...
Eserle ilgili: Türk Bayrağı'nda hilâl İslâm'ı simgeler. Bu yüzden ay'ında Kelime-i Tevhid, yıldızında Besmele yazan bir çalışma yapmak istedim. Aşkın altın rengi tezhiple bezedim. Aslında çoktan bitmişti. Mehtap Hoca'mın ricası üzerine sergiye yetiştirmek için son düzeltmeleri de yapıp, çerçeveye verdim. 


Müsait olanları bekleriz :)

@müverriheninkaleminden 26.05.2022

Kitap: Yücel Teşkilâtı


''Müslüman, Türk olmak suçumuz bizim
Öfkeyle doludur içimiz bizim
Bir günde ağarır saçımız bizim
Yüz iki belânın yüzü bizdedir
Sizdeki yaranın özü bizdedir.''

Yugoslavya'da yaşayan Müslüman Türklerin millî ve manevî değerlerini korumak amacıyla kurulan Yücel Teşkilâtı, dönemin Türkiyesi sahip çıkmasa da haklı dâvâlarını sürdürmüş ve bu uğurda hayatlarını ortaya koymuş bir grup adsız kahramandır. İnandığı değerler uğruna serdengeçenlerin dâvâsıdır bu.. Yücel Teşkilâtı üyeleri tutuklama ve sürgün cezalarıyla sindirilmek istenmiş, düzmece mahkemelerde dayanağı olmayan hükümlerle yargılanmışlar ve haksız yere idama mahkûm edilmişlerdir. Suçları neydi peki? Silahlı örgüt kurmak mı, adam öldürmek mi, bombalı eylem yapmak mı.. Suçları Karakoç'un da belirttiği gibi Müslüman Türk olmaktı.. Bir zamanlar şanlı Osmanlı Devleti'ne tâbi iken sesini çıkaramayan milletler bağımsızlığını alır almaz nankörlüğe tenezzül etmişlerdir. 

Kitabın yazarı Yıldırım Ağanoğlu, ''idam edilen şehitlerimizin annelerinin, üzüntülerinden saçlarının bir gecede beyazladığını'' annesinden bize aktarmış. Kimdi bu Yücelciler? ..öğretmen, profesör, marangoz, matbaacı, saraç, hakim, terzi.. Rumeli Türklerinin büyük kısmı Osmanlı'nın 93 Harbi ve Balkan Savaşları sonrasında Anadolu'ya göç etmiş, kalanlar ise yâd ellerde her türlü baskıya maruz kalmıştı. İşte II. Dünya Savaşı'na giden yolda 1941'de kurulan bu teşkilât, bizim ata yadigârı topraklarımızdaki millî-manevî değerlerimizi korumak için son çırpınışlarımızdı. Keşke Türkiye o dönemde bu çığlıkları duysaydı.. ''Misâk-ı Millî sınırlarımız dışında bizden kimse yoktur.'' İşte bu düşünce kesti bizim dış Türklerle bağlantımızı. Onlar orada Türklüğü, Türkçe'yi yaymak adına özverili çalışmışlar, düştüklerinde uzanacakları bir dost eli gözlerken ellerinin boş kalması tarihimizin utancıdır. Bu yüce gönüllü insanlar şehit edilmiş; bugün en azından mezarlarının nerede olduğu bulunabilirse, belki yakınlarının kalpleri huzur bulur bir nebze.. Hatıralarını ve darağacına giderken gizlice ellerine geçen cisimlerle yazdıkları son mektuplarını okurken duygulanmamak imkânsız.. ''Milletimin kurbanıyım.'' derken rahmetli Şuayb Aziz, sanki yardımını esirgeyen milletine sitem ediyor gibiydi. Etmişse de yerden göğe kadar hakkı vardır. Değerlerimize sahip çıkmakta başarılı değiliz.. daha yaşarken hayatı sefâlet içinde eriyen nice yazar, şair, mütefekkir vardı bu ülkede.. Kıymetleri ancak öldükten sonra bilinir. O yıllarda yaşanan bu gelişmeleri Türkiye öğrendi mi? Sadece Trakya Postası gündeme getirmiş, ne yazık ki..

Yücel Şehitleri: Müderris Şuayb Aziz İshak, Matbaacı Ali Abdurrahman Ali, Hakim Nazmi Ömer Yakup, Saraç Adem Ali Adem 25 Ocak 1948'de idama mahkum edildi. 

Aralarında en az 8 olmak üzere 20 yıla mahkûm edilenler vardı.

Suçlu Görülen Eylemleri: Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı sevgileri, Üsküp Radyosu'nda Türkçe yayınlar yapmak, Türkçe dersleri vermek, birçok eseri Türkçeye çevirmek, en ücra köylere gidip Türkçeyi öğretmek. 1950'li yıllarda Tito rejimi Türklere bu hakları tanıyor. Peki öncesinde neden casus teşkilât olarak yargılandı Yücelciler? 

Değerleri uğruna serden geçenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet, makamları âli olsun.. Kitabın belge ve fotoğraflarla zenginleştirilmesi faydalı olmuş. Bu çalışmayı Yücel Teşkilâtı'nın tanınması açısından tekrar bir araya getirenlere ve Kitap Şuuru ailesine teşekkürlerimle.. Kitapla ve sevgiyle kalın.

Kitabın Künyesi:

Adı: Yücel Teşkilâtı, II. Dünya Savaşı'nda Yugoslavya'da Bir Direniş Mücadelesi
Yazarı: H. Yıldırım Ağanoğlu
Türü: Tarih
Sayfa: 64
Yayınevi: Rumeli Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği Yayını

''Kitap Şuuru, İnsanlık Şuurudur.''

Kitap: Madam Bovary

O kadar emek çekmişim,
battaniyenin sefasını sürmesem olmazdı :D

''Meşguliyet, en iyi tedavidir.'' der Râzi, boşluk insanı intihara sürükler.

1856'da yayımlanan bu roman, basıldığı yıllarda büyük bir ilgi uyandırmış, halkın tepkilerine maruz kalmış ve yasaklanmıştır. Hattâ toplum ahlâkını bozduğu ve dinî duygulara hakaret ettiği gerekçesiyle yazarına dâvâ açılmış, cezalandırılması istenmiştir. Oysaki yazar sadece gerçekleri olduğu gibi yansıtmış. Peki neymiş bu kitabı ahlâksız yapan? Romanın başkahrahmanı Emma Bovary'nin tatminsizliği, kocasına olan ihaneti.. Onun bu davranış bozukluğu günümüzde ''Madam Bovary Sendromu'' olarak bilinmekte. Madam Bovary Sendromu'nu, 19. yüzyılda ortaya çıkan, 'tatminsizlik ve mükemmel arayışı' olarak tanımlayabiliriz. Romantizm düşkünlüğü, imkânsızı isteme, sürekli tatminsizlik, yenilik tutkusu, hareketli bir yaşam Madam Bovary Sendromu'nun belirtileridir. 

Romanda Emma Bovary, doktor kocası Charles ile dışarıdan bakıldığında normal bir evli çift gibi. Ancak Charles karısını çok sevse de Emma aynı duyguları hissetmiyor. Bir anne olarak çocuğuyla ilgilenmiyor. Hayatından sürekli sıkılıyor ve yenilik tutkusuyla yanıp tutuşuyor. Evliliğini pek sıradan ve bunaltıcı olarak görüyor, sinir nöbetleri geçiriyor. Aslında Emma depresyonda ama o yıllarda depresyon pek bilinmiyor. Charles'ın annesi gelinine neyin iyi geleceğini şöyle söylüyor:

''Ne gerek senin karına biliyor musun? Zorlu işler, beden işleri. Başka birçokları gibi o da ekmeğini kendisi kazanmak zorunda kalsaydı yığın yığın düşüncelerden, başıboşluğundan ileri gelen bu keyifsizliğe düşmezdi.'' 
İyi dedi kaynana :) Meşguliyetten daha iyi bir tedavi yoktur. 

Emma, evliliğin hayallerindeki gibi olmadığını görünce boşluğa düşüyor. İçinde bulunduğu boşluk Emma'yı başka maceralara sürüklüyor. Bu yüzden kocasına defalarca yalan söyleyip, ihanet ediyor, ondan gizli borca batıyor. Kocası da hiçbir şeyden habersiz etrafında deli divâne. O iyi olsun diye her şeyi yapıyor. Ama karısı kıymetini biliyor mu, ne yazık ki bilmiyor..

Madam Bovary, Dünya Klasikleri arasında.. Zor okunan bir kitap; çünkü sayfalarca süren betimlemeler bir süre sonra sıkıcı olabiliyor. Olayların sahnesi detaylarına kadar anlatılmış. Aslında betimlemeler bir kitabı zenginleştiren ve yazarın başarısını gösteren unsurlardır; ancak dediğim gibi uzun sürmesi ben gibi kitabın sonunu merak eden sabırsızlar için olumsuz bir durum. :) Edebiyat tarihinin başyapıtlarından biri olan roman, güçlü etkiler bıraktığı için diyebiliriz ki, Flaubert duygularla gerçekleri iyi yansıtmış. Düşünürsek, bugün bile insanlar bu sendromdan muzdarip.. Mutlu olmayı yükseklerde sanıyorlar. Mükemmele ulaşmayı saplantı hâline getiriyorlar. Başkalarından daha iyiye, daha güzele sahip olmak. istiyorlar. Bunu tetikleyen de bir bakıma gösteri toplumu.. Kibir ve egolarına esir olmak.. Hep dahasını istemek.. Böylece gözlerinin önündeki birçok şeyi kaçırıyorlar..

Güzel bir romandı.. Tanpınar'ın da dediği gibi; ''Ne kadar yakınınız olursa olsun, bir başkasının içinden geçenler daima meçhul kalacaktır. Bir yastıkta uyuyanlar bile birbirlerinin rüyalarını bilemezler.'' 

Kitabın filmini de yapmışlar, ama detaylar bakımından film havada kalmış. Durgun ve kasvetliydi. Bu yüzden uyarlama filmler için her zaman önce kitabı okunmalı. 
Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Adı: Madam Bovary
Yazarı: Gustave Flaubert
Türü: Roman, edebiyat
Sayfa: 470
Yayınevi: Panama Yayınları
...
''İnsanın hep aynı yere mıhlanarak yaşaması öyle tatsız oluyor ki!''

''Akşamları rüzgâr camları döverken, lâmbayı yakıp ateşin karşısına geçip bir kitap okumak kadar hoş şey var mıdır?''

''Bir erkek özgürdür hiç olmazsa; her tutkuyu tadabilir, her ülkeyi dolaşabilir, engelleri aşabilir, en uzak görünen mutluluklara erişebilirdi. Bir kadının önünde her zaman bir sürü engel vardır. Bir kadını daima sürükleyen bir arzu, daima alıkoyan bir bağ vardır.''

''Sorarım size: Köylüden daha yurtsever bir insan var mıdır? Kamu işleriyle köylüden daha canla başla uğraşan bir kimse var mıdır? İhtiyaçlarımızı karşılayan kimdir? Bizi kim yaşatmaktadır? Çiftçi, değil mi?''

''İnsana her şeyden önce sağlık gerek.''

''Gece öğüt verir, derler insana..''

''Anneler, çocuklarının eğitimiyle kendileri uğraşmalıdır.'' 

Filme Dair: Jau Jurek Myn Bala (Cesur Yürek Bin Yiğit)

                                        

Türü: Tarih, savaş
Yapımı: 2011 - Kazakistan

Uyarı: Yazı, filme dair mecburi spoiler/sürprizbozan içerebilir!!!

Film, kardeş Kazak Türklerinin Sovyetler Birliği'nden ayrılışının 20. yıl dönümü anısına çekilmiş. Kazaklar ile Cungarlar (Moğolların Cungar Hanlığı) arasında yaşanan savaşları konu alan film, o yıllardaki Türkistan Türklerinin yaşamını gözler önüne seriyor. /1635-1700 yılları. Moğollar biliyorsunuz, tarihin en acımasız devletlerinden biriydi. Sivilleri katletmişler, şehirleri yağmalamışlardır. Aynı zamanda kültür katliamına sebep olmuş, Bağdat kütüphanelerini yakıp yıkmışlardır. Hattâ tarihçilere göre Moğol istilâsı, İslâm dünyasındaki ilmî ve kültürel gelişmeyi durdurmuştur. İbn'ül Esîr, Moğolların henüz uğramadıkları şehirlerdeki halkın dahi içine korku saldıklarını ifade etmiştir.

                             

Son yıllarda izlediğim muhteşem filmlerden biri Myn Bala. Filmin süresi biraz uzun, 2 saati aşkın bir zaman alıyor. Ama bizde sürekli aynı konuları işleyen, abartılı, hayal ürünü filmlere bakılırsa, buna değer diye düşünüyorum. Kazak yönetmen ve senaristleri tebrik ediyorum. Bizim sinemamızın başaramadığı pek çok şeyi başarmışlar. İzleyenlere bu film çok şey anlatıyor.. Altay, Çuvaş, vs. fark etmiyor. Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur, bunu bir kez daha görüyoruz.

                            

Filmde Kazak Türkçesinin dilimize yakınlığını fark edeceksiniz. Kullanılan dilin güzelliği, bozkırın büyüleyici görüntüleriyle kesinlikle izlenilesi bir film.. Dildeki pek çok sözcük ve cümleler rahatlıkla anlaşılabilir. Öyle ki filmi izlerken bugünkü Türkiye Türkçesinin ahvâlini düşünüp, o tertemiz Türkçeye özlem duymamak elde değil..

                            
                            

Film, Cungarların Sartay'ın ailesini gözleri önünde öldürmesiyle başlıyor. O ve onun gibi hayatta kimsesiz kalan tüm çocuklar, balalar, geleceğin cesur yiğitleri ve bozkırın savaşçıları oluyorlar. Myn Bala, Kazakları özgür bir toplum yapmak için ant içiyor. Ya ölüm, ya erkinlik! İşte Türk'ün özü budur; özgürlük., bağımsızlık. Biz bir yumruğun parmaklarıyız.. Tek yürek olmak hepimizin hayali.. Özümüzü unutmadıkça..

Vatan sevgisi, bağımsızlık mücadelesi, arkadaşlık, vefâ, mertlik, sevgi, fedakârlık, verilen sözde durma filmi güzel kılan konulardı.. Kazakların, yaptıkları filmleriyle tarih bilinci oluşturma gayretleri gayet başarılı. Sartay Batır, Kazaklarda ünlü bir kahramandır. Tarihî şahısların gerçek hayatından ilham alınmış film, doğal ve sürükleyiciydi.. Tanrı Dağlarının etrafında, uçsuz bucaksız bozkırlarıyla Orta Asya kültürü güzel tanıtılmış, bozkırın ruhu iyi yansıtılmış.

Tüm Turan ellerine selâm olsun.. Türk Dünyasının balalarına selâm..
...
・''Ben Çungarlardan kaçıp yürüyen (yaşayan) bir adam biliyorum. Bırak (fakat) onun yüreği basdanlıkta (özgürlükte). Siz erkinlikte olsanızlar da, kul olup yürürsünüz (yaşarsınız).''

・''Tuğ götürenin (sancak taşıyanın) yok deyip tünilme (ümitsiz olma). Tek ulu murat (yüce amaç) yolunda bir yumruk olup yumulsak tek (bunun) sonunda azatlığın (özgürlüğün) ak tanı parlayıp altından (önümüzden) atar. ''

・''Ya ölüm, ya erkinlik!''

・''Yaptığınız yahşılıklarınız Allah'dan kayıtsın. 
(İyiliğiniz Allah'tan dönsün, aynısını siz de görün)''

・At yolu özü tapar. (At yolunu kendi bulur.)