Türkülerin Dilinden: Manastır'ın Ortasında

Türkü: Anonim
Türkünün Yöresi: Rumeli
Kaynak Kişi: Hayriye Hoşsu

Hakikâten şehrin ortasında bir havuz ve çeşme varmış.. İşte o meşhur türküye konu olan havuz; 
Fotoğraf: Yugoslavya Gurusu

Dimetoka: Batı Trakya'da Türklerin yoğun olarak yaşadığı, bugünkü Yunanistan şehri. Türküler anonim olunca müdahaleye açık oluyor. Türkünün sözleri değiştirilmiş: ''Dimetoka kızları'' olmuş ''bu yurdun/yurdumun kızları'' 

Manastır ise Makedonya'nın ikinci büyük şehri. Şehrin Makedonca adı Bitola. Bitola'yı, Makedonya'nın İstiklâl Caddesi gibi düşünün.. Mustafa Kemal Atatürk'ün askerî eğitimini aldığı yer. Manastır, şimdilerde Makedonya eli.. Şu bizim eski şehir, bizim eller.. tıpkı Selânik gibi.. Bizim olan ama bize kalmayan şehirler.. Ah bu özlem ve türküler de olmasa.. Nasıl tutacak, kucaklayacaktık birbirimizi.. Ordasınız işte, biliyorum. Gitmesek de/kalmasak da... bizim ve bizdensiniz. Şu sözlerin güzelliğine bakın hele..

Manastır'ın ortasında var bir havuz, cânım havuz
Dimetoka/Bu yurdun kızları hepside yavuz
Biz çalar oynarız...

Manastır'ın ortasında var bir çeşme, cânım çeşme
Dimetoka/Bu yurdun kızları hepsi de seçme
Biz çalar oynarız...

Manastır'ın ortasında var bir pınar, cânım pınar
Dimetoka/Bu yurdun kızları hepsi de çınar
Biz çalar oynarız...

Manastır'ın ortasında var bir çeşme;
Fotoğraf: kucukdunya.com

Ata türküsü Manastır, capcanlı bir türkü.. Nakarat sonları daha bir şen.. biz çalar oynarız, diyor dikkat ederseniz. Anonim bir ezgidir. Piyanoya çok yakışan türkülerden biridir. Ata'mın özlemle Manastır'ı, Selânik'i düşünmesi gelir gözlerimin önüne.. Çok derinlerden gelen hikâyesi vardır. Tüm Rumeli türkülerinde olduğu gibi de sözleri yakar geçer. Neşeli mi, değil, aksine hüzünlüdür. Gönlümüzün ortasına ateşi düşürüverir. Bir havuza, bir çeşmeye ''cânım'' diyecek kadar da benimser, kişi yapar sevdiği şehri o Rumeli. Cânım Rumeli.. Hele kadınlarını ayrı bir yere koyar. 

Türkünün Hikâyesi: Tarih, 1920. Millî Mücadele yıllarında Ankara'da bir direksiyon binası vardı. Ve o binayı Mustafa Kemal karargâh olarak kullanıyordu. Meclisi ve Kurtuluş Savaşı'nı bu iki katlı taş yapıdan yönetmekteydi. Ali Çavuş'tan başka bakacak kimsesi yoktu, bakımsızlıktan hasta ve zayıf düşmüştü. Bir gün yanına üvey amcasının kızı Fikriye Hanım, İstanbul'dan Ankara'ya gizlice geldi. Bu iki katlı soğuk taş yapıyı sıcacık bir yuvaya dönüştürdü, Mustafa Kemal'in hastalığıyla ilgilendi. Ona bakarken binadan piyano sesleri yükselirdi. Fikriye Hanım, piyanoda hünerli parmaklarıyla paşasına çok sevdiği bu güzel Makedonya türküsünü çalarak söyler, Mustafa Kemal de büyük bir keyifle dinlerdi. Sarı Paşa, bu türküden çok etkilenmiş, duygulanmıştır. Ah Fikriye Hanım... Mustafa Kemal'in yanında bir gölge gibi yaşayıp bir sır gibi ölen genç kadın. Gizli bir sevdadır bu, tek taraflı. Fikriye Hanım'ın akıbeti Mustafa Kemal'i derinden sarsar. Kendisi için ölüme giden bu genç kadının anısı onu hiç yalnız bırakmaz. 
...
Bu türkü aklıma Balkan Savaşları'nı getirir. Hatırlayın, o dönem insanımızın savaşın ortasından Anadolu'ya ve Doğu Trakya'ya göç ederken çektikleri ıstırapları. Yöneticilerin, ordunun üst kademesindeki subayların ve diğer amirlerin basiretsizlik ve aymazlığı ile yüzyıllardır en az Anadolu kadar bizim olan, hattâ İstanbul'dan dahi önce Türk toprağı olan Balkanlar'dan bahsediyoruz, ki bir daha dönmemek üzere gidişimiz gelir akla.. 
Osmanlı İmparatorluğu, Fatih Sultan Mehmet Han'a kadar topraklarının büyük bir kısmı Balkanlar'da bulunan, Anadolu'dan çok daha önce Balkanlara kendisini kabul ettiren, dolayısıyla Balkanlarda daha hızlı gelişen bir devletti. Yüzyıllar sonra buralardan hiç olmayacak şekilde çekilmesi ve insanların yaşadığı acılardan geriye bize bu güzel Rumeli türküleri kaldı.. Bu yüzden ne zaman bir Rumeli türküsü dinlesem içimi bir burukluk kaplar, bir parçamı eksik hissederim. 

Meslekî duyarlılığımdan ötürü her dinlediğimde içimi sızlatır. Göçmen kardeşlerimiz ne hisseder siz düşünün.. ''Toprak nedir ki?'' diyoruz ya bazen, sanki dünya bizim olmuş da ait olduğumuz topraklar yaban ellerde kalmış gibi.. Bu duyguyu göçmenler daha iyi bilir. ''Nerelisin?'' diye sorduklarında o hasretliklerini iliklerinde hisseder, içleri cız eder. Atalarımızın bir zamanlar yurt yaptığı, at koşturduğu, kan döktüğü topraklara şimdi uzaktan bakmak.. Fevkalâde acı verici.. Bu yüzden bir parçamız Rumeli topraklarındaysa hep, bu türkünün alıp götürdüğü o yerlerden geri dönmek ne mümkün.. Rumeli göçmenlerine selâm olsun..

Mustafa Kemal Atatürk... Memleketi kurtarmak, teşkilâtlanıp yeni bir devlet kurmak, uygar bir millet yetiştirmek gibi birçok ömre sığacak işler yapması. Hâlâ güncelliğini koruması ve aramızda olmasının en büyük nedeni budur. 

Derleme:
 
Zülfü Livaneli ft. Elçin Bulut (Veda filminin en güzel sahnesinde o enfes türkü) yorumu: https://www.youtube.com/watch?v=Pfk31q-D_Mw
İskoç kökenli Türk müzikolog Paul Dwyer'in yorumu: https://www.youtube.com/watch?v=ICDEAylng8Q (Sen başka diyarlardan çık gel, bu toprakların türkülerinin çok güzel olduğunu bize anlat. Duygusuz müziklerin dinleyicisi, türkülerinden bihaber gençlere anlat hele. Gururla helâl olsun, diyorum.)
Dilek Türkan & Salih Korkut Peker yorumu: https://www.youtube.com/watch?v=yXSX8Q6Kv2A
Adem Gümüşkaya ve iki tatlı afacanın yorumu: https://www.youtube.com/watch?v=fK89Byf6YgI

Türkü tadında kalın..
@müverriheninkaleminden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder