Okul Etkinlikleri: Maket Çalışması

Boğaz Köprüsü Maket Çalışması

Ders: Matematik - Sayı Boncuğu 

İlköğretim sınıflarına ''Basamaklar'' konusunu anlatırken yaptığım bir materyal. Matematik gibi soyut bir dersi çocukların anlayabilmesi için somut hâle getirmek gerekiyor. Çocuklar için de eğlenceli olmuştu.


İlköğretim Çocukları için ''Kelime Hazinesi''

                                  

İlköğretim çocukları için ''Kelime Hazinesi'' adında sandık şeklinde bir kutu yapmıştım. Okumayı yeni söken çocuklara okuma alışkanlığı kazandırma amaçlı bi' kutu. Çocuklar okudukları kitaptan bilmedikleri kelimelerin anlamını sözlükten bulup küçük bir kağıda yazarak içine atıyor. Böylece hem kelimenin anlamını öğrenmiş oluyor hem de hafızaya yeni kelime kazandırmış oluyorlar. Evde ve okulda uygulanabilecek eğlenceli bir etkinlik.

Maket ev çalışmamız

Atık koli kartonları ve doğadaki malzemelerle maket ev çalışması yapmıştık. Bunu yapmamızdaki amaç; illâ gidip bir şeyleri satın almak değil, eldeki malzemeleri değerlendirmek ve bunu yaparken hayal gücünü devreye sokmak.

El Sanatları: Plastik kova ile atkı yapmak

Yoğurt Kovasından Atkı Yapımı

Örgü bilmeyenler için çok basit bir yöntem bu. Evinizde bulunan boya veya yoğurt kovasıyla yapabilirsiniz. Bunu okulda çocuklara etkinlik olarak yaptırıyorlar, bu sayede çocukların ince motor becerileri gelişiyor. 

Malzemeler: yoğurt kovası, doktorların kullandığı dil çubukları (abeslang), sabitlemek için koli bandı, kalın örgü ipi, iğne. 

Çubuklar örmek için. Yapmanız gereken; ipi çubukların arkasından dolayıp parmakla alttaki ipi üstüne geçirmek. Atkının kalın olması için çubuk sayısını arttırmak gerekiyor, ben 16 çubuk kullandım ama yine de ince oldu. Örgü ipi olarak da kalın yünler seçerseniz daha sıcak tutar. Ben elimdeki artık ipleri değerlendirmek istedim. Yapılışı çok eğlenceli. Fazladan bir vakit ayırmanız da gerekmiyor, Dizi/film izlerken zamanı değerlendirmiş oluyorsunuz. Çocuklarınıza, kendinize ya da eşe dosta hediye yapabilirsiniz.



Biraz ilerleyince örümcek ağı gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. En başında bu böyle elden mi çıkar, demiştim ve ip soldan gelince tersime gelmişti; ama eliniz alışınca hızlıca yapıyorsunuz. Aşağıdaki atkıyı 3 günde yaptım. En son uçtaki ilmekleri birleştirip ponponla kapatıyoruz. 

 * Dikkat etmeniz gereken nokta; ipin çubuktan kayması ve ilmeğin kaçması. İlmek kaçınca atkınızda delik oluşur. Ara ara ilmek kaçırdığım oldu, neyse ki yol yakınken kurtardım.
Veee tatatataaamm...

Belki minik bi' kalbi ısıtırsın.. 

Kitap: Karanlıktakiler


Bugünü anlamlı kılmak, geçmişi bilmekle mümkündür. İnsan kendisini ve içinde yaşadığı günü anlamlı kılmak amacıyla geçmişe hep ilgi duymuştur. Bu doğrultuda tarih ilminin yanı sıra mitolojiye yönelinmiş, gerek bilim insanları gerek sanatçılar tarafından mitoloji antik dönemlerden günümüze kadar bir meşguliyet sahası ve ilham kaynağı olmuştur. 

İlerleyen çağın değişim/dönüşüm bağlamında toplumların kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi süreçlerinde ve yeni uygarlıkların oluşum sürecinde mitlerin dinamik gücünden faydalanıldığını ifade etmek mümkün. Mitolojik ögeler, dikkat ederseniz, günlük hayatta sık sık karşımıza çıkmakta.. Pek çok araç-gerecin marka adı/logolar, çoğu kişinin anlamını bilmeden kutladığı özel günler, kutlamalar ve sanat eserlerinin ilham kaynağı hep mitler olmuştur. Bu bağlamda dünyanın en eski kültür ve uygarlıklarından birine sahip olduğumuz bugün açıkça bilinmesine rağmen, bu konuda Türklerin bir elin parmaklarını geçmeyen çalışmaları Türk mitolojisini ortaya koyma gayretinin ötesine geçemediğini görüyoruz. Dahası bugün okullarda az çok öğretilen Yunan ve Roma mitolojisinin yanında Türk mitolojisinin varlığından habersiz bir toplum olarak yaşadığımızı inkâr edemeyiz. Çocuklarımızın bugün bu kitapta adı geçen Türk Mitolojisinin yapı taşı olarak kabul edilen unsurları bile açıklayamıyor oluşu eğitim sitemimizin ne kadar yüzeysel oluşunu bizlere acı bir şekilde hatırlatıyor. Bırakın çocukları, Türklerin millî totemi olarak kabul edilen ve kutsal sayılan bozkurt'u, hâlâ parti sembolü zannedenler az değil.. Öyle bir eğitim sistemine sahibiz ki, neresinden tutsak elimizde kalıyor; müfredat problemi, fırsat eşitsizliği, gelişen teknolojiye rağmen başarı oranında azalma, eğitimin siyasete göre planlanması vesâire.. 

Rahmetli Haluk Dursun Hocamızın gençlere, ''üzerinize vazife olmayan şeyleri de merak edin, sorgulayın'' tavsiyesiyle kendimi yine durduramayıp üzerime vazife olmayan bu gafları da yaptıktan sonra kitaba geçecek olursak;
Yazar Demet Yener, bu kitabıyla okurlarını fantastik bir dünyaya misafir ediyor. Türk tarihi ve mitolojisi mistik bir alan gibi.. içine girdikçe kendine çekiyor, daha çok merak ediyor ve okuyorsunuz. Türk fantastik ve korku türündeki edebiyat yolculuğunu yazarımız şöyle ifade etmiş: ''Mutluyum, çünkü eleştirip eli kolu boş durmaktansa 'Denedim!' diyebilecek bir adım attım. Herkes bir çakıl taşı getirseydi dünyanın en büyük sarayını inşa edebilirdik.'' Yener'in bu girişimci ruhunu tebrik etmek gerek. Ortaya başarılı bir çalışma koymuş. 

Yazar, kitabı daha okumadan sunuş yazısında ''sadece yazarak kendini bulan ve okuyarak mutlu olan insanlar için yazdım ben bu romanı'' diyerek kalbimi fethetmişti; kitabı her elime aldığımda merak ve heyecan içinde okudum. Öyle içine çekti ki, anlatılan sıradışı olaylar gerçekmiş gibi düşündürdü. Kim bilir dünyada bizim bilmediğimiz daha neler yaşanıyordu? Biz yaşamadık diye yok sayılamazdı.. 

Mitolojiyle örgülü romanda korku, gizem, heyecan, hüzün ve mutluluk okuruna güzel bir şekilde yansıtılmış. Olayın geçtiği mekân olan Gökpura Kasabası; dışarıya kapalı ama kendi içerisinde sevginin, insanlığın, iyiliğin hüküm sürdüğü, insanların birbirini mutlu ederek güç aldığı küçük bir yerleşim yeri. Şirinler Köyü tadında, herkesin hayalindeki gibi huzurlu bir yer. Burada ilgimi çekense, kasabalının birlikte inşa ettiği Köy Evi ve Köy Kahvesi idi. Kahveye kadın, erkek, çocuk, yaşlı herkesin gelip gidiyor, vakit geçiriyor olabilmesi, Köy Evi'nde de eğitim ve kültür çalışmalarının yapılması, haftada bir gün herkesin Kitap Okuma gününe katılması belki de hasretini çektiğimiz etkinlik olsa gerek.. Bugün ''kıraathane''ler sözlük anlamından çok uzakta, hak verirseniz.. 

Türk mitolojisinden esinlenilerek kurgulanan romanda; yeraltı tanrısı Erlik ile iyilik tanrıçası Ülgen'in evrendeki bitmeyen mücadelesi anlatılıyor. Erlik; karanlığı, kötülüğü, hırsı, ölümü simgelerken; Ülgen ise iyiliği, merhameti, cömertliği ve aydınlığı simgeler. Ayrıca kitapta Şamanizm inancına, şamanların özel insanlar olarak güçlerine ve onların şifacı yönlerine de değinilmiş. Burada daha küçük yaştaki çocukların karanlıktan kurtulma mücadelesine tanık oluyoruz. Aralarındaki dostluk bağı çok güzeldi. Gerçi küçük yerleşimlerde dostluklar şehre nazaran daha sıkı oluyor. Öte yandan, kasabalının başlarına gelen tehlikeli olaylardan sonra günlük hayatlarına çabucak dönmeleri insanın nasıl unutkan bir varlık oluşunu gözler önüne seriyor. 

Okurunu düşündürecek ve yaşamınızı sorgulatacak derinlikte bir kitap. Yazarın hayal gücüne hayran kaldım. Mitoloji, mistisizm, felsefe, fantastik kurgu, korku, gerilim.. ne ararsanız var efendim.. Bunun yanı sıra öyle güzel betimlemeler var ki, birebir oradaymışsınız gibi.. Bu yönüyle okumanın bir yolculuk olduğunu çok iyi hissettirdi. Kitabı okuduğum süre zarfında farklı bir dünyaya ışınlanmış gibiydim. 

Kitap, kahramanların isimleri ve içinde işlenen mitolojik kavramlarla Türk mitolojisini bizlere akıcı bir üslûpla aktarmış. Anlatılmak istenen; karanlıkla aydınlığın, kötülükle iyiliğin sürekli savaşıdır. Evet bu bir güç savaşı.. Tıpkı ''İki Kurt Efsanesi''nde olduğu gibi.. Aynı şeyi biz de hissetmiyor muyuz? İçimizde de bir tür savaş veriyoruz: nefs savaşı. Yazarımızın da ifade ettiği üzere; iyilikle kötülük arasındaki savaş hâlâ devam ediyor.. Peki hangisi kazanacak? Biz hangi tarafta yer alırsak, hangi kurdu beslersek o kazanacak.. Yani yönümüzü yaşam karşısındaki tercihlerimiz belirleyecek.. Bu yolda korkularımızı yenmemiz gerektiği ve mitolojide önemli bir yere sahip olan kaos-kozmos konusu başarılı bir şekilde anlatılmış. Senaristler keşfetse bu kitaptan güzel bir mitolojik-gerilim filmi olur. Yabancıların bu konuda nasıl başarılı olduklarını biliyoruz, değil mi?

Yazıma son verirken kitapla tanışmama vesile olan Kitap Şuuru ailesine ve adıma imzalama nezaketi gösteren yazarımıza teşekkürlerimle.. 
Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Karanlıktakiler
Yazarı: Demet Yener
Türü: Fantastik korku, roman, edebiyat
Sayfa: 220
Yayınevi: Yılkad Yayınları

@müverriheninkaleminden

Kitap: Eskiçağ'da Dokuma


Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, Türk bilim tarihçisi. Çeşitli konularda makale ve yazıları var. Kitap; Eskiçağ'da kullanılan dokuma tezgâhları, dokuma ağırlıkları, o dönemin dokuma çeşitleri ve bunun yanında dokuma ile ilgili mitoslardan bahsetmekte. Dokuma, insanlık tarihi için son derece önemli bir buluş. İnsanın ilk çağlardan, yerleşik hayata geçtiği dönemlerden itibaren giyim, örtünme gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılayan bir uğraşıdır. Paleolitik ve Mezolitik devirlerde insanın avcılık ve toplayıcılığa dayalı bir hayat sürdüğünü göz önüne alırsak, örtünme ihtiyacını büyük ölçüde avladığı hayvanların derilerinden karşıladığını söyleyebiliriz. Bu nedenle tekstilin ortaya çıkmasını sadece örtünme ihtiyacına bağlayamayız. Zamanla değişen iklim koşulları insanı, giyebilecek daha uygun giysiler aramaya yönlendirmiştir. Ancak bunun için gerekli hammadde ve teknolojiye ise ancak yerleşik hayata geçtiği ve artık üretmeye başladığı Neolitik devirde ulaşmıştır.

İlk dokumayı, evcilleştirilen koyunların yünlerinden elde ettiklerini görüyoruz. Daha sonraki süreçte ise başta keten olmak üzere, bitkilerin liflerinden yararlanılmış. Hammadde çeşitliliği artınca bu, dokumacılık ticaretinin doğmasına yol açmıştır. Dokuma yapmak elbette kolay değil, bunun için gerekli hammadde, hammaddenin işlenmesi, yani yünün eğirilip ip haline getirilmesi, bu ipi dokuyacak bir araç kullanmak ve bunları tecrübe olmadan başarabilmek ne kadar zor olmalı. Kim bilir ne kadar deneyip yanılmış olmalılar. Fazlıoğlu, dokuma ile ilgili en erken buluntuların Anadolu'da ele geçtiğini söylüyor. Buna dayanarak dokumacılığın Anadolu'da ortaya çıktığını söyleyebiliriz. (Çatalhöyük, MÖ. 6000-5950 yün dokuma ve ölülere sarılmak için kullanılmış kemiklere yapışık kumaş parçası; Çayönü, MÖ. 6650, İlk Tunç Devri dokuma merkezi, İkiztepe) Anadolu'nun dışında Kıbrıs, Girit Adası ve Kıta Yunanistan'da da dokuma ile ilgili buluntuların MÖ. 5500'lerden başladığını söylüyor. Tabletlerden M.Ö. II. bin yıllarındaki kumaş ticareti bize uygarlıkların birbiriyle etkileşim hâlinde olduklarını gösteriyor. 

Dokumanın nasıl yapıldığı, kumaşların isimleri gibi dokuma araçları ve dokuma ürünleri hakkındaki birçok bilgiyi ele geçen tabletlerden, kazılarda çıkarılan vazoların üzerindeki resimlerden ve antik yazarlardan öğreniyoruz. Kitabın hacmi az olsa da doyurucu bilgilere sahip. Makale gibi düşünün. Ben antik dönemde olduğu gibi (Laodikeia) bugün de tekstilin merkezi olan Denizli'de yaşadığım ve ev tekstiline ilgi duyduğum için okudum. Kitap, Eskiçağ'daki dokumacılık ile ilgili konularda genel bilgi veren güzel bir çalışma. Merak edenler okuyabilir.
Kitapla ve sevgiyle kalın.

Kitabın Künyesi: 

Kitabın Adı: Eskiçağda Dokuma
Yazarı: İhsan Fazlıoğlu
Türü: Tarih, araştırma-inceleme
Sayfa: 36
Yayınevi: Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Yayınları

Alıntılar:

 Athena ile Arakhne arasındaki dokuma yarışı: Athena, Olymphos'daki on iki Tanrı'yı, Arakhne ise Tanrılar'ın aşklarını ve yaptıkları kötülükleri anlatır. Athena, rakibinin işinde hiçbir eksik bulamaz ve ölümlünün bu cüretine çok kızar. Arakhne'nin yarışı kazanacağını anlayınca genç kızı örümcek şekline sokar. Ancak, Arakhne hala dokumaya devam eder. 

Antik dönem iş bölümünde kadın-erkek ayrımı: Kadın ile erkek arasındaki bu ayırım gerek İllias (Homeros)'da Hektor'un karısı Andromakhe'ye:
''Hadi sen eve git, bak işlerine
geç tezgahına, mekiğinin başına
savaşla biz uğraşacağız, başta ben" ve gerekse, Oczysseia'da Telemakhos'un annesine:
"Ama sen çık şimdi odana, bak kendi işlerine
Tezgahına bak, bezine, ipliğine, çıkrığına,
buyur hizmetçilerine, geçsinler işlerinin başına,
erkeklere düşer yay işi, en başta bana, efendisine bu evin" söylediği bu sözlerle iyi bir şekilde vurgulanmıştır.

Antik dönemin tekstil merkezleri: ...bir kadının dokumadaki ustalığı ve örnek çıkarmadaki becerisi ile kalitesi arasında bir bağlantının kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda bazı şehirler isimlerinden söz ettirmişlerdir. Örneğin, Sidon kadınları antik dönemde dokumadaki ustalıkları ile tanınırlardı. Ayrıca Trabzon, Rize, Pergamon, Tralles (Aydın) ve Laodikeia (Denizli) şehirleri de dokumacılıkta isimlerinden söz ettirmişlerdir.

・Antik dönemde evler kendi içlerine kapalı bir ekonomiye sahip idiler. Bu nedenle, bir çok ürün gibi, evin tekstil ihtiyacı da bahçe içinde oturma birimlerinden ayrı bir kısımda yer alan işliklerde dokunurdu. Bunun için, dokuma tezgahı evin hanımının olanı biteni gözetleyeceği ve evdekilerin de onu görebileceği bir yere konurdu.

・İklim, bir çok konuda olduğu gibi tekstilde de en önemli belirleyici etken olmuştur. Bunun için, keten dokumacılığı daha sıcak bir iklime sahip olan Mısır ve Mezopotamya'da yer alan kültürlerde gelişmiş ve yayılmıştır. Bunun yanında yün dokumacılığı ise nispeten daha soğuk iklime sahip olan Anadolu'da ortaya çıkmıştır.

・...yaklaşık olarak MÖ. 6000 yıllarında Anadolu'da dokumanın yapıldığını gösteren kesin delillere sahibiz. Doğu Çatal Höyük'de yapılan kazılarda, yanmış mezarlarda karbonlaşmış halde bez parçaları ele geçmiş ve yapılan incelemeler sonucunda bunların yün cinsi bezlere ait oldukları saptanmıştır.

@müverriheninkaleminden

Şiir: Bir Kitabın Sayfaları


Baktım rüzgârsın sen
Baktım çamaşır ipini zorluyorsun
Hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim
Baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun
Ayağına terlik giy
Bildiğimiz şeylerin taşında yalınayak geziyorsun

Biz satranç oyuncusuyuz sevgilim
Üzerimizde kara bir leke biz satranç oyuncusuyuz
İnanmıyoruz ceketlere düğmelere
İnanmıyoruz takvimleri savurarak gelen geleceğe
İşte yitirdik bütün taşlarımızı darmadağınık oyun tahtası
Bir tek şahımız duruyor sevgilim, o da evli, iki çocuk babası

Kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
Uykumuzu bölüyor buradan çocukluğumuza kadar
Buradan çocukluğumuza kadar bir telaş
İçi boş kuşları kovalıyoruz ve bir sebep arıyoruz
Herkese küsmek için
Hemen o cumartesi buluyoruz, hemen o pazar

Yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
Bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
Ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim, biraz da kekik toplayalım
Kıymetini bilmediğimiz şeyler var.

Yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim
Geçen günlere üzüldük tamam yola düşelim
Düşünelim: başka günlerin duvarı daha sağlam
Düşünelim: başka günlerin sokağı daha neşeli
Başka evlerin kadınları erkekleri tam bir kahraman
Tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde
Bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman

Ama baktım sen rüzgârsın
Kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun
Başucunda bir bardak su
Beni başucumda bir bardak su gibi avutuyorsun.

Barış Bıçakçı

Nasıl da içime işledi bu şiir... Nasıl da avuttu bir bardak su gibi. Yaşamak, farkında olmaktır; kendinin, etrafında olan bitenin farkına varmak.. Çoğumuz yaşarken farkına varamıyoruz ne yazık ki, olan bitenin.. Bi' koşturmacadır alıp başını gidiyor. Zaman hızla akıp geçiyor.. Yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda.. Başka hayatları merak ediyoruz hep, başka pencerelerin ardında olup biteni.. Oysa dönsek kendimize, kendi yaşantımıza.. Kıymetini bilmediğimiz şeyler var... göreceğiz.

@müverriheninkaleminden

Kitap: Akif Bey


Neye kıyamazsan, onunla sınanırsın..

Akif Bey, beş perdeden oluşan dram türünde yazılmış bir piyes. İhtiras ve kıskançlık çatışması işlenmiştir. Aslında bir tiyatro eseri ama roman okuyormuş gibi bir etki bıraktı bende. Vatan Yahut Silistre oyunu sahnede sergilendikten sonra Namık Kemal sürgüne gönderilmiştir. Böylece Namık Kemal bu eserini Kıbrıs'ta, Magosa zindanında tamamlamıştır. Eserlerinde vatan ve millet temalarını işleyen Namık Kemal, bu eserinde daha çok vatanı için sevdiği kadını bırakmak zorunda kalan vatansever bir subayın dramını anlatmış. Doğrudan bir vatan sevgisinin işlendiğini söyleyemeyiz; ancak okurken cümlelerde Namık Kemal'e neden ''vatan şairi'' dendiğini fark ediyorsunuz. Millî duygularını kelimelere öyle güzel dökmüş ki.. Karakterler sevgilerini öyle güzel ifade ediyorlar ki.. kelimelerin büyüsüne kapılmadan edemiyorum. İnsanların birbirleriyle konuşmaktan, hâllerini anlamaktan aciz oldukları bu çağda kitaplara daha çok sığınıyorum. Kelimelere daha çok sarılıyorum.. 

Akif Bey ve dönemin diğer edebi eserlerine baktığımızda Tanzimat Dönemi'nde yaşanan toplumsal çöküşün izlerini görüyoruz. Tanzimat, modern döneme geçiş devresi olarak toplumsal ve kültürel açıdan hassas bir dönem. Bu dönemin şartlarını göz önünde bulundurursak, sansürün, yazar ve şairlerin neden sürgüne gönderildiğini o dönemin edebi eserlerinin bizlere daha iyi aktardığını söyleyebiliriz.

Namık Kemal'in millî hassasiyetin yanı sıra insan ilişkileri arasındaki güvenin önemini aktarıyor bizlere. Bir deniz subayı olan Akif Bey, Kırım'a savaşa gittiğinde arkasında melek sandığı eşi Dilruba'nın nasıl şeytan tabiatlı olduğunu öğrenecektir. Akif Bey'in burada savaştan döndüğü memleketi Çürüksu, eskiden Osmanlı himayesindeyken 93 Harbi sonrasında Rus Çarlığı'na geçen, günümüzde ise Gürcistan sınırları içindeki Kobuleti kenti olduğunu görüyoruz. Akif Bey, sevdasından kör olmuş bir karakter. ''Sevdiğin kişiyi ölçülü sev'' der bir hadis. Fazla sevgi insanı kör eder. Nitekim Akif Bey de, Dilruba'nın ihanetinin kurbanı oldu. Kitaptaki gibi güzelliğini, namusunu, elindeki imkânları ucuz emellerine harcayan, masumiyet maskesi takınıp ortalıkta gezinen, beğenilme hırsıyla hareket edip yalnızca kendilerini düşünen bencil insanların dünyadaki varlığı beni tiksindiriyor. Ama en çok da onlar yüzünden canı yanan insanlara acıyorum. İnsanlara kolay güvenilmeyeceğini öğretiyorlar size. Uzak olsun böyleleri..

Gençlerin klasik eserleri okumadan popüler kitapları okuduklarını gördükçe üzülüyorum.. Klasik eserlerin kıymeti bilinmiyor ne yazık ki.. Karakter ve ruh betimlemelerini iyi yansıtan akıcı bir eser, tavsiye ederim. Kitapla ve sevgiyle kalın. 

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Akif Bey
Yazarı: Namık Kemal
Türü: Tiyatro, edebiyat
Sayfa: 125
Yayınevi: Anadolu Üniversitesi Yayınları

@müverriheninkaleminden

El Sanatları: Parça Kumaşları Değerlendirme Projesi

 Hepinize merhaba.. Bir yeni değerlendirme projesiyle daha karşınızdayım. Bu projede kumaşların kenarlarından artan parçaları değerlendirmek istedim. Ben israfı pek sevmiyorum. Çöpe gitmesin yazık olur diye evdeki malzemeleri olabildiğince değerlendirmeye çalışıyorum. Annem de tutmuş diyor ki, 'sen masrafsızsın, seni alacak kişi yaşadı.' Hahahha.. Şaka bi' yana bir ömrü paylaşacağım kişinin de savurgan olmasını istemem. Dünyada kaynaklarımızı tasarruflu kullanmalıyız değil mi? Bu nedenle geri dönüşüme önem veriyorum. Ayrıca elimden geliyorsa niye boşuna satın alayım ki..

Gelelim parça kumaşları nasıl değerlendirdiğime.. kırlent, çanta, tekli ve çiftli tutacak, fiyonklu ve lastikli tokalar, bebek önlüğü, makyaj temizleme mendilleri, yastık, pofuduk sandalye minderi, kırkyama pike...






Makyaj temizleme mendilleri

Parça kumaşları değerlendirdikçe yeni görseller eklenecektir. Size de fikir olsun; kenardan köşeden artan parçaları çöpe atmayın, değerlendirin. Hoşça kalın..