Kitap: Yetik Ozan Bütün Şiirleri


Ne diyordu üstad Necip Fazıl; 

"Ağlayın aşinâsız, sessiz can verenlere
 Otel odalarında, otel odalarında..."

''Otel Odaları'' şiirini ne zaman okusam beni hüzne boğar. Sonra düşünmeden edemem; tenha otel odalarını, izbe sofalarında gelip geçen terlik tıpırtılarını, sırlara şahit duvarları, yazgıya teslim olan tavanları.. ve yitip giden hayatları.. Bu şiir tam da Yetik Ozan için yazılmış sanırım.

Manisa doğumlu Yetik Ozan'ın asıl adı Turgut Günay. Ancak o, şiirlerinde kullandığı bu takma adı ile bilinir. Türk Milliyetçisi, akademisyen, güçlü bir gelenek temsilcisi, bilim, kültür ve sanat adamı. Şiirleri kendine has ve nev'i şahsına münhâsırdır. Sanki mührünü basmış gibi taklit edilebilirlikten uzaktır. Şiirlerinde rahatça bulacağımız şeyler: Erzurum'da beş yıl kaldığından altı ay kar altında kalan, halk kültürünün, halk zevkinin bütün zenginliğiyle yaşadığı bir çevrede, halk şairleri ile kurulan dostluklar. On beş seneye varan saz çalması ustalık safhasındadır. ''Firkatî'' mahlâsıyla aşık tarzı şiirler söylemiş; özellikle Kuzeydoğu Anadolu âşıklık geleneği temsilcileriyle temasta bulunmuş, atışmalar yapmıştır.

Eser, Yetik Ozan'ın bütün şiirlerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Üç ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde ''Atmaca Uçurumu'' adıyla yayınlanan kitabındaki şiirler yer alıyor. İkinci bölüm Töre, Hisar ve Türk Edebiyatı gibi dergilerde yayınlanan ve ''Ülkü Bağı'' adını verdiği kitabındaki şiirlerinden oluşur. Üçüncü bölüm ise ''Yücelmek'' başlığıyla, hiçbir yerde yayımlanmamış şiirlerine yer verilmiştir. 
Şiirlerinde çoğunlukla tutsak Türklerin meselelerinden bahsetmiştir. O, kendi toprakları üzerinde yaşayan, ezilen, öldürülen Türk'ün çilesine bir Türk olarak, bir insan olarak ilgisiz, duyarsız kalmamıştır. Kitabın eksikliğinden bahsedecek olursam; Firkâti mahlâsıyla söylediği şiirlerini de bu kitapta toplasalarmış iyi olurmuş. 

Günümüzde artık şiir ezberleyen var mı, sorarım size? Bunu boş bir uğraş olarak görmeyin. Yetik Ozan şiire olan ilgisini ilkokulda keşfedip, Karacaoğlan'ın, Köroğlu'nun, Dadaloğlu'nun şiirlerini ezbere biliyordu. Safahat'ın çözebildiği kısımlarını içselleştirmeye çalışıyordu. Şiirle böyle bağ kurulur, böyle duyumsanır, anlaşılır. Onun şiir hakkındaki ise düşünceleri şöyledir. ''Millî şiirimizin dili şüphesiz ki Türkçe, öz Türkçe olmalıdır. Gerek kelime hazinesi, gerekse fonetik ahengi ile Türkçe, kendiliğinden bir şiir dilidir. Türkçeyi kaba ve yoksul bir dil sayan anlayış, aşağılık duygusuyla kendi değerlerine karşı çıkan ruh hastasının anlayışıdır. Türkçeyi sevmek, Türkçeci olmak her Türk'ün başta gelen vazifelerindendir.'' 

Ah şu içimizdeki yabancı dil hayranları.. Kendi özünü, kültürünü, dilini aşağı gören başka bir millet yoktur herhalde. Mesleği öğretmense profilinde ''teacher'', tarihçiyse ''history'' kullananları çok gördüm. Bu kişiler daha mesleğinin bilincine varamamışlar. Yetiştirdikleri öğrencilerde dil hassasiyeti olur mu? 'Dilimiz kimliğimiz' el insaf yahu. Sosyal medyada kitap tanıtımı yapan arkadaşlar ''book'' yerine neden ''kitap'' yazmazlar. Çıkıp da biri şimdi ''e kitap, Arapça kökenli'' der. ''Türkçeleşmiş Türkçedir.'' der Ziya Gökalp. Yani Osmanlı Türkçesi dolayısıyla Arapça-Farsça kökenli kelimeler dilimizde kalıplaşmış artık. Biz bu kelimeleri yüzyıllardır kullanıyoruz, bağ kurmuşuz, 
bizim olmuş. Dilimiz konusunda ülkemizde eleştirilecek ve düzeltilmesi gereken o kadar çok şey var ki.. Bunların üzerinde durulmuyor.. Yeri gelmişken, Sivas Belediyesi iş yerleri için Türkçe tabelada vergi indirimi uygulaması başlatmış, gerçi vatanını sevenlerin bunu çıkarsız yapmaları gerektiğini düşünüyorum ama yine de alkışlıyorum düşünenleri. Her ilin bunu düşünmesi gerek. Ülkemizin yabancı tabelalar yüzünden kimliği bozulmuş durumda fark ederseniz. 

Kitaba dönecek olursak, Yetik Ozan'ı yakından tanıyan kişilerden İskender Öksüz de onu “Çok yoğun duyan, yoğun yaşayan, hayata müdahale etmek isteyen bir insandı.” diye tanımlar. Yetik Ozan’ın, son derece hassas, duygusal bir mizaca sahip olduğunu anlıyoruz. Bu özelliği dolayısıyla içinde bulunduğu sosyal ve siyasi şartlar, sürmekte olan anarşi ortamı onun ruhunda olumsuz etkiler yapmış. O yılllar, ülkemiz gibi Yetik Ozanımızın da buhranlı, bunalımlı yılları olmuş.. 37 yıl yaşamış, sonra göğe adam asılacağını kanıtlayıp, bir otel odasında canına kıymış adam, Turgut Günay. Edebiyat tarihçisi için not düşelim, Alparslan Türkeş'in damadıydı, Umay Hanım'ın eşiydi. 

''Var olmak bu ise bıktım;
Yok olur sana gelirim.''

           ''Kurt, kabrini
            Kendi pençesiyle kazar.''

''Kurulmuş öç doruğu
Can verip, şan alacağım.''

            ''Göğe adam asılır mı?''

Gökçe gülleri al eyleyip, 
Bakır bulutları şal eyleyip'' uçtu gitti. Boğazımızda daha kaç düğüm.. Ruhu şâd, mekânı Cennet-ü Âlâ olsun. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi: 

Adı: Atmaca Uçurumu-Ülkü Bağı-Yücelmek (Bütün Şiirleri)
Yazarı: Yetik Ozan
Türü: Şiir
Sayfa: 168
Yayınevi: Ötüken Yayınevi
...
''Bozkurt yeleli al tay,
Gemi azıya al tay,
Önce su iç Aras'tan,
Sonra hedefin Altay.
Men gene,
Ah eylerem men gene,
Kıstırır yüreğimi,
Tutsaklık bir mengene.''
(Mengene; marangozlukla az çok uğraşanlar bilir. Ahşap bir parçayı ya da kalıbı sıkıştırmaya, sabitleştirmeye yarayan kıstıraçtır. Tutsaklık daha iyi anlatılamazdı doğrusu.)

''Yarından umut yok, ne buldun ki dününden
Bir şeyler bekliyorsun başlayan her gününden.''
(Hâlet-i ruhiyemiz..)

''Gerçi gönlüm yedi kuşak Ege'li;
Ağrı doruğunda gözüm bu sıra. ''

''Yüce surları ören taş değil, düşüncedir,
Kişiye uzluk veren yaş değil, düşüncedir,
Suç onun eseridir, yasa onun eseri;
Darağacına giden baş değil, düşüncedir.''

''Burda düşler tatlı, gerçekler acı;
Acep nice sizin orası, kardaş!

Eli doyururken soframla sinim
Yanar boğazımın şurası , kardaş!

Sizin iller ile şu bizim ilin
Bir iki türkülük arası, kardaş!''
(Elbet gelir hesabın sırası kardaş)

Şiirlerini besteleyen gönüller vâr olsun, mest oldum.. Buyurun:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder