![]() |
Türü: Tarih, dram
Yapım: 2015 - Türkiye/Japonya
Uyarı: Yazı, filme dair mecburi spoiler/sürprizbozan içerebilir!!!
Bir film, ortak geçmiş..
Film deyip de geçmeyin.. Bazen bir tek sanat eseri toplumları yıllarca
etkileyebiliyor. Bu gibi konusunu gerçek hayattan almış, birebir yaşanmış tarihî
ve biyografik filmler insanda manevî anlamda güçlü bir etki bırakıyor. Tarih derslerinde etkinlik olarak da izletilebilir..
''Ertuğrul 1890 (Kainan 1890)'' filmi, Türk-Japon dostluğunun mimarlığını üstlenen iki olayın sinemaya uyarlanma
şeklidir. Türk-Japon yapımı olan filmin yapımcılığını Japonya tarafından
Ertuğrul Film Partners, Türkiye tarafından ise Kültür ve Turizm ve Bakanlığı
üstlenmiş. Film, Ertuğrul Fırkateyni Faciası'nın 125. yıl dönümü dolayısıyla
çekilmiş. Yönetmenliğini Mitsutoshi Tanaka, tarih danışmanlığını ise İskender
Pala yapmış. Filme konu olan bu dostluğun müsebbibi ise; yüce gönüllü
insanların yapmış oldukları fedakârlıktır. O zaman filme
geçelim:
- Türk-Japon dostluğunun birinci sebebi; Ertuğrul
Fırkateyni'dir. 1887 yılında Japon bir heyet İstanbul'a ziyarete gelir. Dönemin
padişahı II. Abdülhamid'in emriyle Osmanlı Fırkateyni Ertuğrul'un, iâde-i
ziyaret için Japonya'ya gönderilmesi kararlaştırılır. Ertuğrul Fırkateyni
zamanına göre modern teçhizatlarla donatılmış olmasına rağmen yine de eskidir.
Gemi Japonya'ya varana kadar uğradığı her limanda müslüman halk tarafından çok
güzel karşılanır. Sonunda Ertuğrul Fırkateyni, 7 Haziran 1890'da Japonya'nın
Yokohama Limanı'na varır. O gemi Akdeniz'i aşmış, Kızıldeniz'i geçmiş, Hint
Okyanusu ile mücadele etmiş ve o tarihe kadar en uzak noktaya gidebilen Türk
donanma birliği olmuştur. II. Abdülhamid'in özel elçisi ve aynı zamanda Ertuğrul
Fırkateyni'nin komutanı Osman Paşa, Japon hükümeti ziyaret eder ve padişahın
gönderdiği emanetleri takdim eder. Aynı yılın 1 Eylül gününde dönüş
hazırlıklarını tamamlayan Ertuğrul Fırkateyni, Japonya'da tayfun mevsimi
olmasına rağmen yola çıkar. Gemi, İstanbul'a dönüş yolunda fırtınaya yakalanır,
Kushimoto kıyılarında (Oshima Adası-Kashinozaki Feneri) kayalıklara çarparak 618
kişilik mürettebatıyla sulara gömülür. O gün bu acıyı bizimle beraber yaşayan
ada halkı, canlarını hiçe sayarak denizcilerimizi kurtarmaya çalışır. Kurtulan ise sadece 69 kişidir.
Onlar da Japon köylüler tarafından büyük fedakârlıklarla uzun süre misafir
edilir. Yoksul köylüler denizcilerimizin yarasını sarmış, rızıklarını bölüşmüş,
hattâ onların memleketlerine dönebilmesi için aralarında para toplayıp onlara
yardım etmişlerdir. Denizden çıkarılan 150'ye yakın naaşlar ise fenerin
yakınlarına törenle gömülür. Daha sonra buraya Türk-Japon dostluğunun sembolü
niteliğinde ''Şehitlik Anıtı'' dikilir. Bugün hâlâ şehitlerimizin mezarları
oradadır ve işte o ada halkının torunlarına emanettir. Yine bugün düzenli
olarak şehitliğin bakımı yapılmakta, temiz tutulmaktadır. Şehitliğin yanı
başında 1974'te açılan ''Türk Müzesi''nde sualtı kazılarıyla batıktan çıkarılan
parçalar, Osman Paşa'nın portreleri, ve gemiye ait resimler sergileniyor. Bu
müze ziyaretçilere faciayla ilgili önemli bilgiler sunuyor.
İşte bu trajik olay, iki halkı birbirine
yaklaştırmış ve uzun yıllar sürecek kadim dostluğun tohumları böyle atılmış. O gurbet topraklarda görevi sırasında şehit düşen denizcilerimizin kimisi
evli, kimisi bekârdı.. Geminin mürettebatının aslında birer oğul, birer baba,
birer kardeş, birer eş olduğu düşünülürse yaşanılan bu meyûs olayın ne
kadar müteessir olduğu daha idrak edici olur. Hani derler ya; ''Gidip de
dönmemek, dönüp de bulamamak var.'' diye.. Sanki bu söz Ertuğrul Fırkateyni
mürettebatı için söylenmiş olsa gerek.. Mekânları cennet, ruhları şâd
olsun..
Kushimoto Belediyesi'nden Norihiko Wakutani'nin
duygu yüklü şu ifadelerine kulak vermek gerek: ''Ne zaman şehitliğe bir Türk
heyet gelse bugün olduğu gibi ince bir yağmur başlıyor. Ben buna defalarca şahit
oldum. En son 3 ay önce Türkiye'nin yeni büyükelçisi geldiğinde de hafif bir
yağmur başlamıştı... Biz bu yağmuru 'şehitlerin sevinç gözyaşları' olarak
görüyoruz.''
Şehitlerimizi nasıl da bağırlarına basmışlar değil mi..? Bizde hâlâ bakım ve onarım bekleyen ecdâd mezarlarını düşününce insanın yüreği sızlıyor..
Can Yücel'in şiirinde değindiği
gibi:
''O kadar da önemli değildir bırakıp
gitmeler,
arkalarında
doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer..
Dayanılması o kadar da zor
değildir,
büyük
ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer..
Utanılacak bir şey değildir
ağlamak,
Yürekten
süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer..
Su gibi akıp geçerdi hiç
geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse
sonunda eğer..
...
mâzilerinde görkemli bir yaşanmışlığa
tanıklık etmiş olmasalardı eğer..''
- İkinci dostluk sebebi ise; kurtarma operasyonudur.
1985 yılında İran-Irak Savaşı sırasında haberlerde, Saddam'ın emriyle Tahran
hava sahasının sivil uçaklar için güvenli olmayacağı, aksi takdirde havada
görülen her uçağın düşürüleceği açıklanmıştı. Japon vatandaşlar da diğer ülke
vatandaşları gibi havaalanına doluşmuş; ancak bilet bulamamıştı. Tüm Avrupa
ülkeleri uçak göndererek vatandaşlarını Tahran'dan aldırır. Bu zaman zarfında
sadece Japonya bölgeye uçak gönderemez. Dönemin başbakanı Turgut Özal devreye
girer ve THY aracılığıyla uçak
gönderip ölümle burun buruna gelen
Tahran'daki 215 Japon vatandaşı tahliye ederek kurtarırlar.
''Ertuğrul 1890'' filmi, işte bu elîm kazayı konu
edinmiş olup, kazayı geçiren mürettebat ile onlara yardım etmeye çalışan yerli
Japon halkın çaresizlik içinde birbirlerine karşı neler hissettiklerini anlatır. İki ülkenin ortak geçmişi açısından önemli olan bu iki
olayın gelecek nesillere aktarılması bakımından faydalı bir yapım. Ertuğrul
Fırkateyni, Türk-Japon dostluğunu tescilleyen bir olay niteliğindedir. Bugün
oraya gidecek olsak kasabanın tabelalarından tutun, yemek menülerine kadar Türk
kültüründen izler görmek mümkündür. Bizler ne kadar tarihe vefa duymayan, kimilerinin
geçmişini merak bile etmediği, bu gibi önemli hadiseleri unutmuş insanlar olsak
da Japon dostlarımız unutmuyor, bunu Türklere karşı vefa borcu sayarak her sene
Ertuğrul Fırkateyni'nin yıl dönümünde o acı günü yâd ediyorlar. Tarihimizdeki bu
gibi önemli olayların gözden kaçırılmaması gerekiyor. Özellikle sayın
yetkililerin unutmaması büyük önem arz ediyor.
Köklü bir geçmişe sahip onurlu bir millet olarak,
tarihimizde filmlere konu olası destanlaşmış nice örnekler var. Artık başka
ülkelerin filmlerinden uyarlama yapmayı bırakabiliriz meselâ.. Bu gibi
fedakârlıkları unutmayıp, gelecek nesillere aktarmak gerek; çünkü bugün bu
topraklarda yaşıyor oluşumuz bu fedakârlıklar sayesindedir!
Filmde Japon samuray arması dikkatimi çekti. Ayrıca
Türk bayrağındaki ay ile Japon bayrağındaki güneş, sınırları aşan bu dostluğun
sembolü olsa gerek.. Hocamızın tavsiyesiyle izlediğim bu duygusal filmi
izlemeyenlere tavsiye ederim. İyi seyirler..
Replikler:
* ''Nereli olduklarının bir önemi var mı? Bu bir insanlık görevidir.''
* İnsanının kalbi o ülkeyi taşır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder