Türü: Dram, aile
Yapımı: 2015 - Yerli film
Uyarı: Yazı, filme dair mecburi spoiler/sürprizbozan içerebilir!!!
Biten bir dönemden bitmeyen hikâyeler..
Haksız yere hapse giren, özgürlüğü ve geleceği elinden alınan bir baba, 3 çocuğuyla hayata karşı tek başına mücadele etmek zorunda kalan güçlü ama yorgun bir anne, babasının itibarını geri kazanmaya çalışan bir evlât..
Ben o yılları görmedim; ancak anlatılanlar hep içimi ürpertmiştir. Darbe zamanlarında yaşamak insanların hafızalarında kötü bir anı bırakmış, böyle algılıyoruz o yılları.. Suçu günahı olmayan insanların hapisle, iftirayla, ölümle yargılandığı; hak, hukuk, adaletin olmadığı yıllar.. Farklılıkların kabullenilmediği, fikir ayrılıklarından ötürü sokak aralarında öldürülen insanlar.. Genç kızların inancından ötürü başörtüsüyle okula alınmadığı yıllar.. Hâliyle duygusal olarak etkileniyoruz. Benim en çok etkilendiğim filmler, geçmişle bağı olan, yaşanmışlık taşıyan, konusunu gerçek hayat hikâyesinden alan filmlerdir.
Oyuncu kadrosu daha önceden gözüme âşinaydı, burada da başarılı bir performans sergilemişler. Rolünü sahiplenen, seven oyuncular performansıyla kendini belli ediyor zaten. 80 darbesi yıllarını düşünürsek film bizi o yıllara götürmekle kalmıyor, âdeta yaşatıyor. Bu bakımdan senaryosu çok güzel. Öte yandan, filmde oyuncuların yargılanmaktan çekinmeden gerçekliği yansıtmak için başörtüsü takmaları güzeldi. Malûm, Müslüman bir ülkede yaşayıp da başörtüsünü filmlerde ve dizilerde görmek alışık olmadığımız bir durum. Anadolu kadını başörtülü olsa da, televizyon sektörü gerçeklikten uzak.. Bu film bu gerçeklik yönünden baş tâcı edilmeyi hak ediyor. Bu yüzyılda bu sorunları artık aşmalıyız diye düşünüyorum.. Reyting derdi mi, her kesime hitap etmeye çalışmak mı bilemem, ama başörtüsü ekranlardan bilerek uzak tutuluyor. Hâliyle hakikâte hizmet etmeyen bir yapımda eksiklik göze çarpıyor. Eğer kendi kültürümüze (din, tarih, edebiyat) daha çok hitap eden yapımlar yapılsa sinema sektörümüz gelişecek, buna inanıyorum.
Filme geçecek olursak; başlangıçta askerler adamı evinden apar topar götürüyorlar. Suçu sağcı olmak mı yoksa solcu mu olduğu belli değil. Hoş, yitip giden Türk gençliği olduktan sonra.. Aile babası İsmail Yılmaz, bir yazar. Kitaplarını sakıncalı gördükleri için içeri alıyorlar. Arkasında hamile eşi Nimet, yanında iki çocuğuyla gözü yaşlı tek başına kalıyor. Film zaman geçişli; geçmişle bugün arasında gidip geliyor. İsmail'e hapiste hücre cezası veriyorlar. Hücredeki kötü koşullardan etkilenen ciğerleri buna dayanamayıp vefat ediyor. Seneler geçiyor, çocuklar büyüyor, anne Nimet gözleri hep hüzünlü ama dimdik, mağrur tavrını koruyor. En büyük oğulları Ahmet, avukat çıkmış ve haksız yere hapis yatan babasının hakkını arıyor. Babasının hatırasına o kadar bağlı ki, onun itibarını kanıtlamayı dâvâsı bilmiş. Hattâ bu yüzden uyku sorunları yaşıyor. Bunda biraz da çocukken babasına verdiği sözün etkisi var. Derken babasının hapiste yazdığı günlük ortaya çıkıyor. Okuyunca babasının ne zor günler geçirdiğini bir kez daha anlıyor. Annesi oğlunun artık babasının dâvâsı peşinde koşmasını istemiyor, her anne gibi evlâdının kendi hayatını kurmasını istiyor. Ancak Ahmet, babasının dâvâsı sonuçlanmadan pek gönül işlerine bakacak gibi değil.. Hem de yıllar sonra Hukuk fakültesinden araları yakın olan arkadaşı Nesrin gelmesine rağmen.. Bazen babasının yakın arkadaşı Sahaf Musa amca ile görüşür. Bir gün orada Elif'le karşılaşırlar. Elif doktor, aynı zamanda benim gibi müzehhibe. Kardeşinin arkadaşı. Kader işte, hani nikâh önce göklerde kıyılır, derler ya.. Tuğba da abisiyle Elif'i yıllardır tanıştırmak istemiş meğerse... Nesrin Ahmet'i kazanamadığı için şehirden ayrılır. Ahmet yeni mahkemede babasının günlüğünü delil gösterir. Darbe döneminde gururu, itibarı zedelenen herkes adına, inancı düşüncesi ne olursa olsun soğuk koğuşlarda ölenler adına babasının iâde-i itibarını ister. Ve dâvâ düşer. Babasının itibarını geri kazanan Ahmet artık huzur bulacaktır. Mutluluk içinde babasının hayalini görür ve peşinden gider. Babasının annesiyle karşılaştığı yerde Elif'le karşılaşır. Aile yadigârı risâleyi ona teslim eder, Elif de tezhiplerini yenilediği risâlenin ona ait olduğunu anlar. İkisi de bakışlarıyla izdivacı kabul ederler ve mutlu son..
Alın size yaşanmışlık.. Sıcacık bir hikâye.. Bizim tarihimizden, bizim memleketimizden.. Bizim Hikâye. Filmde rahatsız edici hiçbir şey yok, aksine örnek alınacak şeyler var. Aile olmanın önemi, bir dâvânın, bir amacın peşinden gitmek, bayram namazı, el öpme âdeti, bayramda mezar ziyareti, nezih ortamlar, iyi insanlarla ilişkiler.. Ayrıca filmde sözü geçen Marmara Kıraathanesi de gerçek. Dönemin şair, edip, yazar, mütefekkir, devlet adamı gibi farklı insanların bir araya gelip fikir alışverişinde bulundukları samimi bir ortamdır Marmara Kıraathanesi. İzlemenizi tavsiye ederim.
...
・''Ne kadar düşersen düş, kalkmayı bileceksin. Asla pes etmeyeceksin. Söz ver bana.''
・''Baba, biz şimdi eve bayram mı götürüyoruz? Annem, bayram namazından dönen çocuklarla babaları eve bayram götürürmüş, dedi. ''
・Herkesin saklı bir hikâyesi vardır.
・''Tutkulu gençlerdik biz. Azmimizin elinden hiçbir şey kurtulamazdı. ''
・''Korkarsan hayat boyunca hiçbir şeyle mücadele edemezsin.''
・''Temel hak ve hürriyetlerden bahsederken bir insanı inancından ötürü yargılıyorsunuz. Ben buraya adalet öğrenmeye geldim, ders geçmeye değil. (Hukuk Fakültesi)''
・''Çocuklarım olduğunu, mutlu bir ailem olduğunu hayal ederdim hep..''
・Cezaevine girdiniz mi bir kere, oradakilerden hiçbir farkınız kalmaz.
Son sahne ne kadar da güzel;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder