Jules Verne ile keşif yolculuğu..
Kitap, değerli öğretmen arkadaşımın kıymetli bir hediyesi. Dikkat edenler kitabın bu baskısının Gönül Dağı dizisinde geçen baskı olduğunu göreceklerdir. İnternet üzerinden izlediğim, buram buram Anadolu kokan Gönül Dağı'nda çocuk kalplerin simgesi haline gelen Balonla Beş Hafta kitabını meraktan bir gün içinde bitirdim. Gönül Dağı, biliyorsunuz unutulan değerlerimizi anlatıyor. Güzel ve faydalı olan şeyleri takdir edip örnek göstermek gerek..
Jules Verne deyince aklımıza ne geliyor, tabii ki bilimkurgunun babası. Zengin bir hayal gücüne ve öngörüye sahip. Kitaplarını yazmadan önce evinde fizik deneyleri yaptığı söylenir. Derin araştırmalar sonucu böyle güzel eserler çıkarmış. Hayal gücünün kuvvetli oluşu, yazdığı romanlardaki seyahatlere gitmemiş olsa bile okura oraya gitmiş izlenimi bırakır. Bütün eserlerini okumasam da okuduğum kitapları, beni bulunduğum ortamdan aldı, macera dolu nefes kesici bir yolculuğa sürükledi. Ee arada kaçmak iyi gelir, tebdil-i mekânda ferahlık vardır.
Balon, hepimizin bildiği gibi sıcak havayla uçan bir seyahat aracı. Bir tarihçi olarak da aklıma ilk Hezarfen Ahmet Çelebi geldi. Hani şu uçtuğu iddia edilen ilk Türk. İddia diyorum çünkü tarihçilerin çoğu Hezarfen asla uçmadı, diyor. Kaynak olarak sadece Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde geçen Hezarfen Ahmet Çelebi için Evliya Çelebi şöyle demiş: "Evvel Okmeydanı’nın minberi üzerinde rüzgârın şiddetinde kartal kanatlarıyla sekiz dokuz kere uçarak talim etmiştir. Sonra Galata Kulesi’nin ta tepesinden uçarak Üsküdar’a inmiştir. Murad Han da kendisine bir kese altın ihsan ederek: ‘Bu adam pek korkulacak adamdır. Böyle kimselerin durması doğru değil’ diye onu Cezayir’e sürmüştür." Osmanlı tarihi alanında otorite isim İlber Ortaylı da, sözü edilen uçma ve sürülme olayının gerçek olmadığını savunuyor. Velhâsıl; olayın sadece Evliya Çelebi'nin notlarında yer alması, kanıtlanabilir başka belgeler tarafından teyit edilmemesinden dolayı tarih yazıcılığı açısından Hezarfen'i bir efsane olarak değerlendiriyoruz.
Gelelim şimdi kitaba.. Cesur bir gezgin olan Doktor Fergusson, arkadaşı Dick Kennedy ve sadık uşağı Joe ile bir seyahat planlar. Amacı, kendi tasarladığı ve Victoria adını verdiği balonuyla Afrika'yı doğudan batıya geçmek, Nil Nehri'nin kaynağını keşfetmek, daha önce hiçbir kâşifin ayak basmadığı yerleri kendisi keşfetmek. Yola çıktıklarında türlü maceralarla karşılaşıyorlar. Garip inançları olan vahşi yerlilerle karşı karşı geliyorlar. Çöllerde susuz kalıyorlar, ormanlarda tehlikeli hayvanlara rast geliyorlar. Dikkatimi çeken husus; balonun içine alçalmasını veya yükselmesini sağlamak için, adına safra denilen (çoğunlukla kum torbaları kullanılıyor) ağırlıklar koyuyorlar. Balonun yükselmesi için safralar yere atılıyor, böylece hafifleyen balon daha fazla yükselebiliyor, inmek içinse ise balonun içindeki sıcak hava soğutuluyor.. Bizim Pamukkale ya da Peri Bacalarındaki turistik balonlar geldi gözümün önüne. Manzaranın tadını çıkarmak için eşsiz bir seyahat doğrusu, bir o kadar da cep yakanından :)
Kitabın hoşuma gitmeyen tarafı; karşılaştıkları hayvanları öldürmeleriydi. Ben insana zararı dokunmayan hiçbir canlının öldürülmesi taraftarı değilim açıkçası. Bu yüzden doğal ortamında gezinen fil ve iki aslanın, üstelik zararları dokunmuyorken tüfekle vurulması içimi cız etti. Vahşi yerlilerden bahsedecek olursak, insanlık tarihinin dönüm noktası olan Coğrafî Keşifleri hatırlayalım. Olaya 'ne güzel işte, yeni yerler keşfedildi' diye bakmayalım, o yerler keşfedilirken kaç insan hayatından oldu diye bakalım. İspanyol, Portekiz kâşifler ve sonradan bunlara katılan İngiliz, Fransız, Hollandalı kâşifler Afrika'yı keşfedelim derken yerli halka ne zulümlerde bulundular. Kendi dinlerini yaymak için bölgeye misyonerler gönderip aslında tek amaçları bölgenin altın kaynaklarını ele geçirmek, kısa sürede zengin olmak ve ülkelerine dönünce statüye sahip olmak olan bu sözde kâşifler, silahsız, savunmasız, çok zayıf olan yerli halka katliamlarda bulunmuşlardı. Yerlilere mide bulandırıcı iğrençlikte reva gördükleri ölümler beni Avrupa'dan soğutmuştu. Ay tutulması gibi olayları Tanrıyı kızdırdınız, diyerek onların inançlarından faydalanıp isteklerine ulaşmada bahane olarak kullandılar. Yerlilerle tek bir haklı savaş yapmadılar. Avrupa ülkeleri bugünkü ışıltılı zenginliğini, işte bu ellerinden zorla aldıkları altın ve gümüş kaynaklarının asıl sahipleri olan Afrika yerlilerine borçlular. Bugün Afrika ülkeleri fakirse, açsa, su kaynakları yetersizse bunun sorumlusu Avrupa ve onun çocuğu Amerika'dır. Ki zaten kitapta da kahramanlarımız altın kaynağı bulunca gözleri parlamış ve aç hırslarına yenilip balona doldurmaya başlamışlar, neyse ki susuzluğa yakalanınca tek tek aşağı atmak zorunda kalmışlardı. Can tatlı tabii..
Kitap hediye edenlerimiz çok olsun. Teşekkürler Onur..
Jules Verne romanları ufuk açıyor. Kitapla ve sevgiyle kalın..
![]() |
Gönül Dağı |
Kitabın Künyesi:
Adı: Balonla Beş Hafta
Yazarı: Jules Verne
Türü: Roman
Sayfa: 135
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Alıntılar:
* Engeller.. ciddi ciddi aşılmak için yaratılmıştır. Tehlikeler desen, kim kaçabilir ki onlardan? Masasında otururken veya şapkasını başına geçirirken de tehlikeyle karşılaşabilir insan. Olacak olan olur.
* Kadercilik evet, ama iyi anlamda. Kaderimiz için endişelenmeye gerek yok. Hem ünlü bir İngiliz atasözü ne diyor: Asılmaya yazgılı adam, suda boğulmaz.
* ...ama buradan almamız gereken bir ders var -makam, mevki, hepsi geçici. İnsan bunlara kendini kaptırmamalı.
* 'Bu savaşa katılmamak için kendimi zor tutuyorum.' dedi avcı tüfeğini doğrultarak.
+ 'Sakın!' diye atıldı hemen Doktor. 'Biz kendi işimize bakalım. Hangi taraf haklı, hangisi haksız biliyor musun da kahramanlığa soyunuyorsun? Bence en iyisi bu korkunç manzaradan bir an önce uzaklaşmak. Belki büyük komutanlar da kendi savaş alanlarını böyle tepeden görebilselerdi, iğrenip kan ve fetih hırslarından vazgeçerlerdi.'
* Zaten.. Endüstrinin her şeyi sömürüp bitirdiği bir çağda yaşamak çok can sıkıcı olurdu herhalde. İnsanlar makine icat edeceğiz diye, sonunda onlar tarafından yok edilecekler! Hep dünyanın, üç milyar atmosfer basınçta ısıtılan dev bir kazanın patlamasıyla yok olacağını düşünmüşümdür.
* Dikkat et! Altının aklını başından almasına izin mi vereceksin? Az önce gömdüğümüz beden, insanî heveslerin geçici olduğunu öğretmedi mi sana? (Zenginlik, mal-mülk, para neye yarar?... ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder