Kitap: Seyahat Diyen Kitaplar


 Rivâyet odur ki: Evliya Çelebi bir gün rüyasında Peygamber Efendimiz (sav.)'i görür. Heyecanlanır ve bu heyecan yüzünden ''Şefaât ya Resulûllah'' diyeceği yerde dili sürçer, ''Seyahât ya Resulûllah'' der. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav.)'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme olanağı verdiğini ifade eder.

Kitabın adı da bu rüyadan ilham alınmış. Çok beğendim. Kitapta, 7. ve 20. yüzyıllar arasında kaleme alınmış 25 seyahatnâmenin değerlendirmesi yapılmış. Kendi dönemini gören, yaşayan kişilerin eserlerini, hatırâtlarını okumayı sevdiğimden buradaki seyahatnâmelerden bazılarını okumuştum. Gerçekten de, insanı bir zaman yolculuğuna çıkarıp o döneme götürüyor. Burada da Zafer Saraç hocamız öyle güzel bir üslûpla anlatmış ki, insanın alıp okuyası geliyor. Elimde olmayanları en kısa zamanda alıp okuyacağım inşallah. 

Seyahatnâmeler, bir nevî geçmişten geleceğe yazılan mektuplar gibidir. Bize birçok konuda bilgi verir, tarihin karanlık yönlerine ışık tutarlar. Sadece tarihî bir belge değil, aynı zamanda ülkelerin, şehirlerin sosyo-kültürel yapısını, siyasî ve idarî durumunu, sanatını, mimarî yapısını, insan topluluklarını ele alması açısından çok yönlü bir misyonu vardır. Seyyahlar da seyahatnâmelerini farklı amaçlarla yazmışlar; kimisi hatırât, kimisi elçilik raporu, kimisi gezi yazısı, kimisi istihbarât raporu şeklinde kaleme almışlardır. Ayrıca geçmiş zamanlarda yolların şimdiki gibi güvenli olmadığını düşünürsek seyyahların cesur birer kâşif olduklarını da unutmamak gerekir.

Tarih ile ilgilenenler bilir, kendi tarihimizi hep yabancı yazarların eserlerinden çevirerek okumuşuzdur. Arkeolojide de bu böyledir; bizim coğrafyamızda, bizim kültürümüzü gün yüzüne çıkaran yabancı arkeologlardır. Bu duruma üzülmemek elde değildir. Hocamızın kitabında değerlendirmesini yaptığı seyahatnâmeler, genellikle seyyahların hep Batı'dan Doğu'ya yaptığı yolculuklar sonucu meydana gelmiş ve yıllar sonra yine Batılı yazarların çevirisiyle dilimize kazandırılmıştır. Bizim topraklarımızı anlatan bu eserleri yabancı yazarlardan ayriyeten çevirerek okumak tabii ki acı veriyor. Hocamız da bunu kitabında sık sık vurgulamış. Bizler bize miras bırakılan bu kadîm coğrafyada yaşıyorsak, bu eserlere gözü kapalı-sağır kalmamalıyız, sahip çıkmalıyız. Bugün Batılı yazarların eserlerine hayranlık duyuluyor ve bu gibi değerlerimiz gözardı ediliyorsa, insan bir dönüp öz eleştiri yapsa gerektir. İnsan doğup büyüdüğü coğrafyanın tarihini merak etmeli, yaşadığı şehrin geçmişi bilmeli, kültürüne sahip çıkmalıdır. Batının bu konuda bizden önde olduğu malûmdur. Kişi; tarihine, kültürüne vefâlı olmalıdır. 

Zafer Bey ''Zamanımızdan bin küsur yıl önce bir Türk kavminin, bir Türk insanının ne yaptığını; ne yiyip ne içtiğini bilmek kadar güzel bir duygu yoktur.'' diyerek ne güzel açıklamış. Merak duygusu.. tıpkı seyyahların bizim topraklarımıza, bir zamanlar atalarımızı merak ederek yolculuğa çıktıkları gibi. Lütfen merak edelim, üzerlerine titreyelim, anlatmaya çalışalım, elimizden geliyorsa katkıda bulunalım.

Kitapta üzerinde durulan bir başka husus ise, bir seyahatnâmenin sunuş, önsöz, harita kullanımı, görsel ve dizin bakımından desteklenmesi, çevirmenlerin kaynakça zenginliği ve yorumlarıyla eseri zengin kılmasıdır.

Okuduğum her şeyde yazım üslûbuna, kullanılan sözcüklere, anlatımın akışına dikkat ettiğimden Zafer Hocamızın üslûbunu ve kitabın kapağını çok beğendim. Bu kitap sayesinde benim gibi meraklı okuyuculara yeni ufuklar açtığı için kendisine teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Adı: Seyahat Diyen Kitaplar
Yazarı: Zafer Saraç
Türü: Tarih, araştırma-inceleme, gezi
Sayfa: 166
Yayınevi: Post Yayınevi
...

- Zamanımızdan bin küsur yıl önce bir Türk kavminin, bir Türk insanının ne yaptığını; ne yiyip ne içtiğini bilmek kadar güzel bir duygu yoktur. (Ne büyük bir haz, ne büyük bir duygu hem de..)

- Amacımız en azından Moğolların gerçek niyet ve planlarını öğrenip, bunları Hristiyanlara bildirerek, ani bir saldırı durumunda, geçmişte olduğu gibi hazırlıksız yakalanmalarını önlemektir. (Plano Carpini Seyahatnâmesi, dönemin Hristiyan dünyasının Moğollara karşı taktikleri)

Asya şaşaası sözünden anlamsız bir şey bilmiyorum. Bu deyim Haçlı Seferleri sırasında çıkmış olmalı. Kalelerin çıplak duvarlarını, meşe odunundan sandalyelerini bırakarak sefere katılan ve Doğu'nun kırmızı divanlarını, renk renk halılarını, kabzaları renkli taşla süslü hançerlerini görünce gözleri kamaşan yoksul şövalyelerin işidir bu. Bugün Asya yoksulluğundan, Asya ilkelliğinden söz edilebilir ancak. Şaşaa, hiç kuşkusuz, Avrupa'nın sahip olduğu şeydir artık, Psikov ilinin ilk taşra kasabasındaki küçük bir bakkal dükkânında bulabileceğiniz herhangi bir şeyi, Erzurum'da dünyanın parasını dökseniz satın alamazsınız. (Erzurum Seyahatnâmesi-Aleksandr Puşkin)

- "Türkler çalışmayı, endüstriyi, tarımı, ticareti ve diğer işleri ihmal ediyor, bunlara değer vermiyorlar. Her şey harap halde, gelişmek için en ufak bir gayret göstermiyorlar... Modern bilimlerden hiçbirine karşı bir merak veya istek bulunmuyor. Tembellik, cehalet ve özensizlik içinde evlerinde oturuyorlar. (İtalyan Giovanni-Battista Casti Seyahâtnâmesi)
(Öz eleştiri yaptığımız zaman Casti'nin bir nebze haklılık payı olduğunu; ancak bugünkü Batı'nın varlık zeminini Doğu'ya, Halil İnalcık'ın ifadesiyle de İtalya'nın Rönesans hareketini Osmanlı'ya borçlu olduğunu da unutmamak gerekir.)

- Türk  devletlerinin siyasi sınırları her ne kadar belli bir coğrafî alanı kapsamış olsa da, kültürel sınırları tam mânâsıyla çizilememektedir.

- Asya'dan gelen bozkırlı dev ordular Avrupa'da her zaman korkunç akisler uyandırmıştır.

''Kitap Şuuru, İnsanlık Şuurudur.''
@müverriheninkaleminden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder