Kitap: Öksüz Civciv

 

Rıfat Ilgaz kitapları, yazarın hayatından izler taşır. Öğretmenliğini, yazarlığını, mücadele ruhunu, doğup büyüdüğü toprakları kitaplarına yansıtır.. Karadeniz'in şirin ilçesi Cide'yi burada da görüyoruz. Ilgaz, her kitabında okurun istifade edeceği bilgiler sunar. ''Öksüz Civciv'' ise hayvan sevgisini aşıladığı ve çocukları hayata hazırlamak için öğütler verdiği bir eser olmuş. Arka planında bir dram gizli. Yazar olan Şenay Hanım, eşini trafik kazasında kaybedince onun boşluğunu doldurup yeni kitaplar yazmak için kızıyla birlikte Cide'ye tatile gider. Şenay Hanım, kızı Güliz'e, sahiplendikleri öksüz civcivle birlikte bir şeyler aşılamaya çalışıyor. Ona göre, yetim kalan kızının da öksüz büyüyen civcivden bir farkı yoktur. İnsan yaşam kavgasında tek başına güçlü durmalı, toplumda yerini alacak şekilde yetiştirmelidir kızını. 

Günlük hayattan, belki de hiç önemsemediğiniz yiyeceklerin sofranıza nasıl bir emekle geldiğini merak ediyor musunuz? Sanırım bunu en iyi çiftçiler bilir. Hani meşhur bir ikilem sorusu vardır, çocuklara sorulur? ''Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar?'' diye.. Basit bir soru gibi görünse de felsefi açıdan önemlidir. Güliz civcivlerle vakit geçirirken aklıma geldi. Bu yüzden bir tavuğun yumurtlaması tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi ilginç ve bir o kadar hoş.. Hele yumurtadan çıkar çıkmaz ortalıkta pıtı pıtı dolaşan şaşkın, sarı civcivler.. Yazar, doğa ve insan sevgisini çocuk karakterlerin merakıyla harmanlayarak çok güzel yansıtmış..

''Çok babalar, çok anneler çocuklarını geride bırakarak gidiyorlardı. Bizim güzel bir atasözümüz vardır "Ölenle ölünmez." diye. Geride kalanların yaşamaları gerekiyordu, hem de nasıl yaşamak .. Gidenlerin açığın kapatarak, onların görevlerini de üstlenerek... Bütün gün oturup, gidenin arkasından ağlamaktansa, çalışarak onun boşluğunu doldurmak gerekirdi.'' Şu alıntı kitabın özeti aslında. Gidenlerimizin ardından bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyoruz. Şenay Hanım'ın yaptığı da bu.. 
Çocuk kitapları okumak, onları anlamanıza daha çok yardımcı olur. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı:
Öksüz Civciv
Yazarı: Rıfat Ilgaz
Türü: Çocuk romanı, edebiyat
Sayfa Sayısı: 112
Yayınevi: Çınar Yayınları
...

Alıntılar:

Galiba biz gereğinden çok düşüyoruz çocukların üzerine, anne olarak! Kim bilir belki de topluma güvenmediğimizden... (Bu kirli dünyada çocuk yetiştirmek çok zor)

- Her yıl sayıları artan arabalar, kazaları da ister istemez arttırıyordu. Çok babalar, çok anneler çocuklarını geride bırakarak gidiyorlardı. Bizim güzel bir atasözümüz vardı : "Ölenle ölünmez." diye. Geride kalanların yaşamaları gerekiyordu, hem de nasıl yaşamak... Gidenlerin açığını kapatarak, onların görevlerini de üstlenerek.. Bütün gün oturup, gidenin arkasından ağlamaktansa, çalışarak onun boşluğunu doldurmak gerekirdi.

- Ne kadar iyi yürekli olsalar, insanlar da bir yere kadar kolluyorlardı kendilerinden güçsüz olanları... Dara geldi mi, kendi gücünden başka başvurulacak güç yoktu bu yaşam kavgasında..
Bayan Şenay, kendi yaşamına da uygulayabilirdi Öksüz Civciv'in davranışını. Güliz'in ne ayrıcalığı vardı Öksüz Civciv'den? Kızını da tek başına yaşayacak gibi yetiştirmeliydi ki, toplumun içinde yerini alabilsin, itici gücünü geliştirebilsin.

- Ne akıllı civcivlerdi böyle! Günlerini hesaplayıp yumurtanın kabuğunu kırıyorlar, içinden çıkıveriyorlardı tam yirmi bir günde. Ne bir eksik, ne bir fazla...

- Ne kadar genişti gökyüzü de, deniz de böyle... Bir uçtan bir uca uzanıyordu. Bu güzellik karşısında dalıp kalmıştı. (Şükür ki, gökyüzü henüz hiçbir cüzdana sığmıyor.)

@müverriheninkaleminden

El Sanatları: Motifli Bebek Battaniyesi

Merhabalar.. Size bir zamanlar yaptığım bebek battaniyelerinden bahsedeyim. Motif makinesiyle mavi ve pembe renkte iki tane çalıştım. Özellikle televizyon izlerken boş duramayanlar için güzel bir aktivite. Elimde okuldan kalan metal motif makinesi vardı. Her ne kadar ipi motif makinesine dolayarak dokuma tekniğiyle yapsak da uzun süreli bir uğraş ve sabır gerektiriyor. Güzel işler de uğraşmadan olmuyor maalesef.. Bebek battaniyeleri genelde 1 m x 1 m. ölçülerinde olur. 85 veya 90 cm de yapabilirsiniz. Motifleri bitirdikten sonra birbirlerine birleştirip etrafını ponponlu iple dolaştım. Dantel de kullanılabilir. Elimdeki organze kurdeleden fiyonklar yapıp beyaz motiflerin ortasına diktim. Battaniyenin arkası için de aynı renkte yün kumaş alırsanız yumuşacık olur. En son motiflerle yün kumaşı tersinden birleştirip çeviriyoruz. Battaniyemiz bitmiştir. Deneyecek olanlara şimdiden kolay gelsin. Battaniyem, kitabım ve kahvem beni bekler...

                                       

O kadar emek çektik, sefasını sürmesem olmazdı :) 

Geri Dönüşüm Projesi: Bant Rulosunun Çiçek Sepetine Dönüşümü

Atma-onar, Tüketme-üret

Merhabalar.. Şimdi size bir masal anlatacağım... Günlerden bir gün bir diyarda bir kız yaşarmış. Okur, araştırır, dikiş nakışla uğraşır, müsrifliği sevmediğinden hiçbir malzemeyi çöpe atmaz hep geri dönüşümcülük yaparmış. Belki ona çöpçü diyenler çıkarmış ama o aldırmazmış. Mağarasından (evcimen olduğum için çık şu mağarandan, diyenler de yok değil :) dışarı çıkmadığı zamanlar ne kitaplar bitirir, ne güzel işler çıkarır, hatta sevdiklerini mutlu bile edermiş. Evine, hele hele dünyaya bir katkı sunacaksa o bunu seve seve yaparmış.. Sanki dünyayı kurtarmış gibi fikir vermek amaçlı bi' de paylaşırmış. 
...
Gelelim işimize.. Bitmiş bant rulolarını bir kenarda bekletip değerlendirmeye alırım. Malzemeler çok basit; bant rulosu, kurdele, silikonuyla birlikte silikon tabancası ve birkaç yapay çiçek. Sonuç, ta taaam çiçek sepeti. Gördüğünüz gibi ben lavabo aynasının önünde kullandım. Beğenip beğenmemek size kalmış ;)


Kitap: Küçükçekmece Okyanusu


Rıfat Ilgaz bu kitabında; dede, torunu ve onun arkadaşı arasında geçen maceraları anlatmış. Küçükçekmece Gölü, Marmara bölgesinde, İstanbul'un deniz seviyesinde yer alan gölüdür. İlçenin adından dolayı ''Küçükçekmece'' Gölü denmiştir. Kitapta okyanus denmesinin nedeni ise; Karadeniz'deki gibi fırtınaların kendini önceden belli etmemesidir. Küçükçekmece Gölü'nde efsane turna balıkları olurmuş. Satır aralarında turna balıkları ve oltayla balık tutmanın inceliklerinden bahsedilmiş. 

Turgut, bir gün Küçükçekmece'de dedesiyle sandal gezisine çıkar. Dedenin, Altan'ın oltasıyla balık tutup balıktan çocuğa pay vermemesi hoş bir davranış değildi. Üstelik balığın büyüklüğü koca adamın aklını başından almış, küçücük çocuklara kendilerine ayrı balık tutmaları için sandalını vermişti. Oysa Buz Devri'ndeki kaplancık Diego'nun önyargısı gibi, kara güvenli, su tehlikeli demekti. Neyse ki dedenin lokum gibi yediği balık burnundan gelmiş, çocukların başına gelen olayla hatasını geç olmadan telafi etmişti. Zavallı Turgut, kavga etmelerine rağmen arkadaşlarının kurtarılmasını heyecanla bekledi. Son söz olarak; ölümlü dünyada hayattaki her şeyin geçici olduğunu, düşmanlıkları gelecek nesile bırakmamanın yerinde bir karar olduğunu söyleyelim. Bir haftasonu çocuğunuzla okuyabileceğiniz güzel ve anlamlı bir eser. Hep kendiniz için okumayın, yarınlara bırakacak eserinize de vakit ayırın. 
Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Küçükçekmece Okyanusu
Yazarı: Rıfat Ilgaz
Türü: Çocuk romanı, edebiyat
Sayfa: 88
Yayınevi: Çınar Yayınları

Alıntılar:

''Bu kadar büyüğünü tutamazsanız siz de iki tane balık tutarsınız. İki küçük balık, bir büyük balık etmez mi?...''

''Dünyayı gül pembe görmek kötü mü?''
''Sen görmüşsün kaç para eder, başkası dünyayı kömür karası gördükten sonra...''

''Biz düşmanlıklarımızı, geçimsizliklerimizi çocuklarımıza, torunlarımıza miras bırakamayız, anladın mı?'' 


@müverriheninkaleminden

Kitap: Cankurtaran Yılmaz


Mehmet Rıfat Ilgaz; Türk şair, gazeteci, romancı ve öykü yazarı. Aynı zamanda öğretmen. Hem yazılarında hem de kişisel hayatında toplumcu bir çizgide durmuştur. Yazıları ve kitapları nedeniyle pek çok kez kovuşturmaya uğramış, mesleğinden alınmıştır. Türkiye'nin en çalkantılı siyasî döneminde toplumsal gerçekleri haykıran birçok yazar gibi onun da hayatının bir bölümü hapiste geçmiştir. Gerçekler acı ama bazı kesimleri acıttığı kesin. Onun eleştirel ve yergici tutumu mizah yazarı kimliğiyle bütünleşir. Toplumun sorunlarını gerçekçi bir şekilde ele almış, halkın içinde yaşayan, 'halktan biri' olan üretken bir yazarımızdır, pek çok türde kitaplar yazmıştır. Bir zamanlar toplatılan eserleri 100 Temel Eser konumuna girmiştir. 
...
Kastamonu Cide doğumlu yazarımız, bu kitabında bir çocuğun gözünden Cide'yi anlatmış. (Cide'deki evi günümüzde müze olarak kullanılmakta.) Samimi bir üslûpla kaleme alınmış. Kitapta Karadeniz'i yaşıyorsunuz adeta.. Kitaplarında tatlı hayallerle avunan sıradan insanlara yer verirken sınıf çatışmasının yansımalarını da okurlarına sezdiriyor. Okurken Anadolu'nun yoksulluk içinde ama kanaatkâr insanlarıyla, zengin insanlarının bir noktada kesişen hayatlarını görüyoruz. Ailesine destek olmak için deniz kıyısındaki işletmede çalışan Cideli Yılmaz, zengin ailenin kibirli tavrına rağmen hayalleri uğruna yüzme yarışından fedakarlık ederek denizde boğulmakta olan çocuklarını kurtarıyor. Onun bu yardımseverliği sayesinde zengin aile yumuşayarak Yılmaz ve ailesine kol kanat geriyor. Tıpkı filmlerde gördüğümüz o güzel sahne gibi, zengin ve fakir çocuğun arkadaşlığına şahit oluyoruz. Aileden kaynaklı terbiye mi diyeyim, yoksa fazla üstüne düşmekten mi, şehir çocuklarında bunu görüyorum. Köylü çocuğuyla alay ediyorlar, aralarına almıyorlar vs. Kitapta örneğin Tural'ın Yılmaz'ı ilk gördüğünde 'sokak çocuğu' diye yaftalaması.. Bu gibi sorunlarla eminim meslektaşlarım karşılaşmıştır. Hiçbir okulda verilen eğitim, evdekinin yerini tutmaz. Kitabın anlatmak istediği aslında, insanın ön yargılarını bir kenara bırakıp karşısındakini tanımaya fırsat vermesi. İster zengin, ister fakir hoşgörülü olması..

Rıfat Ilgaz'ın çocuk romanları, eleştirel düşünme becerisi kazandırıyor. Soran, sorgulayan, iç konuşmaların fazla olduğu, merak eden, yer yer gülmece unsurlarıyla bilgilendiren ve büyükleri çocuklar gözünden eleştiren kitaplardır. Çocuklarınıza can-ı gönülden okutabilirsiniz. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Cankurtaran Yılmaz
Yazarı: Rıfat Ilgaz
Türü: Çocuk romanı
Sayfa: 94
Yayınevi: Çınar Yayınları

Alıntılar:

- Kitap, insanlığın belleğidir. Zaman içinde her şey unutulabilir. Ama yazıya geçmiş her şey belge niteliği taşır. ''Söz''ü sonsuzlaştıran, kitaptır. İnsanlık tarihinin gerçek anlamda değer bulması ''yazı''nın bulunmasından sonradır.

''Gir içeri, bardakları da vimle!''
''Bardakları yıkadıydım ben!''
''Yıkamadın demiyorum ki sana vimle diyorum!.. Ne demek vimlemek, pırıl pırıl etmeli bardakları, akşamüzeri bayanlar geliyor... Bayanlar çayın deminden anlamaz ama bardakların temizliğine bakarlar, parlaklığına, pırıl pırıl oluşuna bakar onlar. (Bizden kaçmaz :)

- Annesi sabah sabah denize mi girilirmiş diye izin vermezdi ona.. iyisi mi susmalı, söylememeliydi. Ama anneler her şeyi hemen anlayıverirlerdi, kuşkulanmıştı. (Annelik içgüdüsü)

@müverriheninkaleminden

Dergi: Güneysu Dergisi 132. Sayı


 Üç aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi. Osmaniye'de, Cebelitarık Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayımlanmaktadır. Kapak resmi, mevsime uygun olarak Osmaniye'nin manzaralarını bizlere sunuyor. Dosya konusu olmadığı için yazıların mevsim özelliklerine göre ele alındığını söylemek mümkün. Derginin üç aylık da olsa edebiyat, kültür ve sanata hizmet yolunda yazar ve şairlerce yaşatılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Osmaniye'ye kültürel anlamda katkı sağlıyor. Hikâye, deneme, anı, şiir, araştırma yazıları, kitap tanıtımları olarak dolu dolu, nitelikli bir içeriğe sahip. Yazıların çoğunluğu yerel yazar ve şairlerin kalemine ait diyebiliriz. Ayrıca yine aynı topluluk, her sene Türkiye Geneli Liseler Arası Bestami Yazgan Şiir Yarışması'na öncülük ederek, genç yeteneklerin keşfedilmesi açısından örnek teşkil ediyor. 

Derginin bu sayısı Güz-2021 olarak çıktı. Dergideki yazılar oldukça kıymetli. Her ne kadar okuyanı pek fazla olmasa da yazın kültürünü yaşatmak amacıyla gerek basılı gerek dijital dergilerin oldukça fazla olduğunu görüyoruz.. Girişte de bundan bahsederek derginin her sayısına yüzlerce yazının geldiğini ifade etmişler; ancak ''yazma heveslisi kadar, okuma heveslimiz de olsa sırtımız yere gelmez.'' diyerek küçük bir serzenişte bulunmuşlar. Bir küçük serzeniş de benden olsun o vakit.. Derginin kadrolu yazarları, ki birçoğu eğitimci ve basılı kitapları var. Kadrolu yazarlar (sadece bu dergi için değil) zaten bir şekilde seslerini duyuruyor, bunun dışında nitelikli yazılara sahip farklı kalemlere de yer verseler, biz okurlar için önemli.

Yine her sayıda olduğu gibi, bu sayıda da şiirler güzeldi. 'Söz ustaları' bölümünde Yahya Kemal, Neşet Ertaş ve Yunus Emre'ye yer vermişler. Bu sayıda en çok beğendiklerim; Mehmet Ali Kalkan, ''Gönlümden'' yazısı ile Âşık Feymani'nin türkü olmuş şiirlerinin hikâyesini bizlere aktarıyor. ''Zeytin'' adlı yazıda yavru bir köpeğin dramıyla insan denen varlığın hem vahşetine hem merhametine tanık oluyoruz. Zamanın göreceliğinden, bir akış ivmesi/bir var oluş olgusu, kimilerine göre de bir yanılsama olduğunu çok güzel aktaran ''Zaman'' yazısı ve bir sokak köpeğini kurtararak insanlığın ölmediğini anlatan ''Çakır'', okunmaya değer. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Alıntılar:

Şiir; sen ne mübarek, ne derin bir soluksun
Bir tükenmez iç çekiş uzun bir yolculuksun. /Sündüz Arslan Akça 
(Bu dünyaya ait olamayacak bir güzelliksin, dediğim. ♡)

- ''Allı turnam bizim ele varırsan...''

Turnalar ''Saflığın, bereketin, mutluluğun, refahın müjdeleyicisi olarak sayıldığı gibi temizliğin, vefanın, sadakatin, saflığın, özgürlüğün ve de onurun simgesi olarak'' görülmekte. (Selâmın taşıyıcıları allı turnalar)

- ''Engin, yüksekli görünen dağlar,
Şu benim ömrüme nasıl benziyor.
Güz gelip yaprağı dökülen bağlar, 
Şu benim ömrüme nasıl benziyor..'' /Âşık Feymâni

- ''Köhne viraneler, yıkık hâneler,
Şu benim ömrüme nasıl benziyor.'' /Âşık Feymâni

Yuvalar dağılıyor, ana baba ayrılıyor çocuk ortada kalıyor. Analı babalı öksüz, yetim çocuklar kalıyor orta yerde. Kime anne baba diyecek? Kim sımsıkı kucaklayacak? Düştüğünde kim kaldıracak? Köhne virane dediğin yıkılır gider, binadır neticede. Ama yıkık hâne? Bir medeniyet yıkılıyor. Yıkık hâne çok daha, çok daha acıklıdır. (Dağılan yuvalar, yıkık hâneler)    Bir evden biri göçünce yeri boşalır, o ev virâneye döner.'' der annem. Peki ya toplumun temel unsuru aile dağılırsa? Âşık Feymani, aileyi ''medeniyet'' olarak ele almış burada.

- Yaş ilerleyince dostluk serüveni değişiyor. Evlenince hele de çocuğa karışınca durup farklılaşıyor.
... bir fırsat buldum, şu hasretleriyle yanıp tutuştuğum Ankaralı dostları bir göreyim dedim. Telefon ettim, yer kararlaştırdık. Yalnız sesleri bir tuhaftı, bir memnuniyetsizlik sezinledim. Özlemle buluşma yerine gittim. Görüştük buz gibi bir havayla. Keşke hiç görüşmeseydik. Ankara soğuktu ya dostluk da soğumuştu. Karşımda iki yabancı. Zevkler, renkler farklılaşmış. Kelime ağzımın içinde çoğaldı, kabardı. tatsız, tuzsuz bir şekilde döküldü. Saat bir uzadı, bir uzadı... Hayret ettim. Vakit geçmek bilmedi. Sükût-u hayal nedir deseler, budur derdim. /Ankara Günlüklerinden ''Ekim Kasım'' Esintisi - Ahmet Doğru

- Hepsi geçti, diyor içimdeki ses. Neler geldi geçti. Nice dostluk, arkadaşlık... Bulut gibiydi insanlar gönlümüzün göğüne. Kimi ak, kimi kara, kimi ala... Bir süre durdular, sonra dağıldılar birer birer. /Ahmet Doğru (Hayatımızın girdi ve çıktıları) Böyle zamanlarda aklıma nedense Attila İlhan'ın ''Ne Kadınlar Sevdim'' şiiri geliyor. İnsanlar, yaşamımızın belli bir bölümünde elimizden tutuyor, anılarımıza ortak oluyor ve bir süre sonra kayboluyorlar. ''Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.'' Ne insanlar sevdim, kaybolmuşlardı... 

- ''kâl ehli değil, hâl ehli olunuz.''

@müverriheninkaleminden