Dergi: Güneysu Dergisi 132. Sayı


 Üç aylık kültür, sanat ve edebiyat dergisi. Osmaniye'de, Cebelitarık Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayımlanmaktadır. Kapak resmi, mevsime uygun olarak Osmaniye'nin manzaralarını bizlere sunuyor. Dosya konusu olmadığı için yazıların mevsim özelliklerine göre ele alındığını söylemek mümkün. Derginin üç aylık da olsa edebiyat, kültür ve sanata hizmet yolunda yazar ve şairlerce yaşatılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Osmaniye'ye kültürel anlamda katkı sağlıyor. Hikâye, deneme, anı, şiir, araştırma yazıları, kitap tanıtımları olarak dolu dolu, nitelikli bir içeriğe sahip. Yazıların çoğunluğu yerel yazar ve şairlerin kalemine ait diyebiliriz. Ayrıca yine aynı topluluk, her sene Türkiye Geneli Liseler Arası Bestami Yazgan Şiir Yarışması'na öncülük ederek, genç yeteneklerin keşfedilmesi açısından örnek teşkil ediyor. 

Derginin bu sayısı Güz-2021 olarak çıktı. Dergideki yazılar oldukça kıymetli. Her ne kadar okuyanı pek fazla olmasa da yazın kültürünü yaşatmak amacıyla gerek basılı gerek dijital dergilerin oldukça fazla olduğunu görüyoruz.. Girişte de bundan bahsederek derginin her sayısına yüzlerce yazının geldiğini ifade etmişler; ancak ''yazma heveslisi kadar, okuma heveslimiz de olsa sırtımız yere gelmez.'' diyerek küçük bir serzenişte bulunmuşlar. Bir küçük serzeniş de benden olsun o vakit.. Derginin kadrolu yazarları, ki birçoğu eğitimci ve basılı kitapları var. Kadrolu yazarlar (sadece bu dergi için değil) zaten bir şekilde seslerini duyuruyor, bunun dışında nitelikli yazılara sahip farklı kalemlere de yer verseler, biz okurlar için önemli.

Yine her sayıda olduğu gibi, bu sayıda da şiirler güzeldi. 'Söz ustaları' bölümünde Yahya Kemal, Neşet Ertaş ve Yunus Emre'ye yer vermişler. Bu sayıda en çok beğendiklerim; Mehmet Ali Kalkan, ''Gönlümden'' yazısı ile Âşık Feymani'nin türkü olmuş şiirlerinin hikâyesini bizlere aktarıyor. ''Zeytin'' adlı yazıda yavru bir köpeğin dramıyla insan denen varlığın hem vahşetine hem merhametine tanık oluyoruz. Zamanın göreceliğinden, bir akış ivmesi/bir var oluş olgusu, kimilerine göre de bir yanılsama olduğunu çok güzel aktaran ''Zaman'' yazısı ve bir sokak köpeğini kurtararak insanlığın ölmediğini anlatan ''Çakır'', okunmaya değer. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Alıntılar:

Şiir; sen ne mübarek, ne derin bir soluksun
Bir tükenmez iç çekiş uzun bir yolculuksun. /Sündüz Arslan Akça 
(Bu dünyaya ait olamayacak bir güzelliksin, dediğim. ♡)

- ''Allı turnam bizim ele varırsan...''

Turnalar ''Saflığın, bereketin, mutluluğun, refahın müjdeleyicisi olarak sayıldığı gibi temizliğin, vefanın, sadakatin, saflığın, özgürlüğün ve de onurun simgesi olarak'' görülmekte. (Selâmın taşıyıcıları allı turnalar)

- ''Engin, yüksekli görünen dağlar,
Şu benim ömrüme nasıl benziyor.
Güz gelip yaprağı dökülen bağlar, 
Şu benim ömrüme nasıl benziyor..'' /Âşık Feymâni

- ''Köhne viraneler, yıkık hâneler,
Şu benim ömrüme nasıl benziyor.'' /Âşık Feymâni

Yuvalar dağılıyor, ana baba ayrılıyor çocuk ortada kalıyor. Analı babalı öksüz, yetim çocuklar kalıyor orta yerde. Kime anne baba diyecek? Kim sımsıkı kucaklayacak? Düştüğünde kim kaldıracak? Köhne virane dediğin yıkılır gider, binadır neticede. Ama yıkık hâne? Bir medeniyet yıkılıyor. Yıkık hâne çok daha, çok daha acıklıdır. (Dağılan yuvalar, yıkık hâneler)    Bir evden biri göçünce yeri boşalır, o ev virâneye döner.'' der annem. Peki ya toplumun temel unsuru aile dağılırsa? Âşık Feymani, aileyi ''medeniyet'' olarak ele almış burada.

- Yaş ilerleyince dostluk serüveni değişiyor. Evlenince hele de çocuğa karışınca durup farklılaşıyor.
... bir fırsat buldum, şu hasretleriyle yanıp tutuştuğum Ankaralı dostları bir göreyim dedim. Telefon ettim, yer kararlaştırdık. Yalnız sesleri bir tuhaftı, bir memnuniyetsizlik sezinledim. Özlemle buluşma yerine gittim. Görüştük buz gibi bir havayla. Keşke hiç görüşmeseydik. Ankara soğuktu ya dostluk da soğumuştu. Karşımda iki yabancı. Zevkler, renkler farklılaşmış. Kelime ağzımın içinde çoğaldı, kabardı. tatsız, tuzsuz bir şekilde döküldü. Saat bir uzadı, bir uzadı... Hayret ettim. Vakit geçmek bilmedi. Sükût-u hayal nedir deseler, budur derdim. /Ankara Günlüklerinden ''Ekim Kasım'' Esintisi - Ahmet Doğru

- Hepsi geçti, diyor içimdeki ses. Neler geldi geçti. Nice dostluk, arkadaşlık... Bulut gibiydi insanlar gönlümüzün göğüne. Kimi ak, kimi kara, kimi ala... Bir süre durdular, sonra dağıldılar birer birer. /Ahmet Doğru (Hayatımızın girdi ve çıktıları) Böyle zamanlarda aklıma nedense Attila İlhan'ın ''Ne Kadınlar Sevdim'' şiiri geliyor. İnsanlar, yaşamımızın belli bir bölümünde elimizden tutuyor, anılarımıza ortak oluyor ve bir süre sonra kayboluyorlar. ''Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.'' Ne insanlar sevdim, kaybolmuşlardı... 

- ''kâl ehli değil, hâl ehli olunuz.''

@müverriheninkaleminden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder