Kitap: Yunus'un Nefesi


Hayata Yunus'leyin bakmak..

Post Yayınları'ndan çıkan ''Yûnus'un Nefesi'' adlı kitap, yazarın Yunus Emre'den esinlenerek yazdığı denemelerinden oluşmakta.

Yazar Cemal Kurnaz, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Hocamızın önemli yönü ise üretken olması. Birçok dergide yayınlanan şiir ve makalesi bulunmakta. Bir Avuç Sevinç adlı bir şiir kitabı var. ''Halk ve Divan Şiirinin Müşterekleri Üzerine Denemeler'' adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Deneme ödülünü kazanmıştır. ''Deli Rüzgar Osman Yüksel Serdengeçti'' adlı eseriyle biyografi ödülüne layık görülmüştür. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Türk Ocakları Kültür Armağanı ve ''Bir Köy Vardı'' kitabıyla 2018 Abdurrahim Karakoç Edebiyat ödülüne lâyık görülmüştür. 

Hayata Yûnusleyin bakmayı amaçlayan yazar, Bizim Yûnus'un halka nasıl yansıdığını, gerek kendi bakış açısı ve hissiyatından gerekse anılarından yola çıkarak bir araya getirdiği kitabını bizimle paylaşmış. Kitap; Yûnus'un Nefesi, Bir İçim Su Verdin İse, İçimizdeki Sızı Türküler ve Kadın Ağrısı başlıklarıyla dört bölüme ayrılmış vaziyette.

''Yûnus'un Nefesi'' bölümünde, halk şiiri ile divân şiiri arasında kıyaslama yapılmış. Yazar Divân şairlerinin Arapça, Farsça, Türkçe karışık ve yapma bir dil ile şiir yazdıklarına, ayrıca sarayda oturup halkın içine karışmadıklarından bahsetmiş; buna karşılık halkın dilini kullanması ve duygularını işlemesiyle Halk Edebiyatı'nın bizim gerçek edebiyatımız olduğunu savunmuştur. 
Halk Edebiyatı'nın bir kolu olarak Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı'nda ise ön plânda Yûnus Emre'yi görürüz. Hakk'a olan ilâhî aşkı şiirlerinde en saf ve duru biçimde yansıtan Yûnus Emre, güzel Türkçemizle bizlere güzel bir miras bırakmıştır. Türkçe bizim ses bayrağımız, kutsalımızdır. Yazar bu konuda güzel dilimiz Türkçe'yi haklı olarak bekâ dâvâsı olarak görmektedir. ''Evdeki güzelin kıymetini bilmeyip, dışardakilerin peşinde nefes tüketirsek, bir gün evdekinin çekip gittiğini görürüz.'' Bugün başta sosyal medya olmak üzere, televizyon, reklam unsurları, dükkân isimleri, vb.. birçok yerde yabancı sözcükleri görmek mümkün. Ve bu çok üzücü.. ''Dil giderse il gider.'' İl; yani devlet gider. Türk'çe düşün, Türk'çe konuş, Türk'çe yaz.. Dil hassasiyeti olan biri olarak yazarın ifadelerine katılmakla kalmayıp yürekten alkışlıyorum;

''Biz bir çok şeyi annemizle özdeşleştirmişiz. Anavatan bunlardan biridir. Vatanımıza taciz eden olursa anamıza saldırmış gibi tepki gösteririz. Ana dil de böyledir. Dilimiz taciz ediliyor, ırzına geçiliyor, oralı olmuyoruz. Demek ki bu konuda bir gerileme olmuş. Ana dilimizin namusunu kim koruyacak??'' 

''Bir İçim Su Verdin İse'' bölümünde, yazar ''vermek'' sözcüğünden yola çıkarak yardımlaşma-dayanışma konusuna dikkat çekerek insanlarda farkındalık oluşturmayı amaçlamış. Covid-19 salgınının ilk zamanlarında zor günlerden geçtiğimizi belirterek vermenin ne kadar önemli bir haslet olduğunu ifade etmiş. Buna ''Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli'' hadisini örnek vermiş; ancak bir başka sayfada yardımın teşhirinden bahsederken bunların ilan edilmesinin millette güven duygusu oluşturacağını ifade etmiş. Ben burada bir çelişki düşündüm açıkçası. Çünkü ibadetin gizli olanı makbuldür. Bununla ilgili hadis de, yapılan iyiliğin yapandan başka kimsenin bilmemesi, şov amacı taşımamasını vurgular. Günümüzde yardım kuruluşları veya bazı ünlü kişilerce ihtiyaç sahiplerine yardım yapılıyor, bu çok güzel, belki teşvik edici.. Osmanlı biliyorsunuz, incelikler medeniyeti. ''Zimem Defteri'' ve ''Sadaka Taşları'' gibi ince düşünülmüş, kültürümüzün zarif abidelerinden. Konunun içeriğine baktığımızda olması gerektiği gibi, bir elin verdiğini diğeri görmüyor, bilmiyor. Demek istediğim, yapılan yardımı bir başkasının bilmesine görmesine gerek yok, sahibi bilsin yeter. Şova, gösterişe gerek yok. Ülkemizde son zamanlarda deprem veya yangın nedeniyle bu gibi yardımlar fotoğraf veya video aracılığıyla sosyal medyada teşhir edilip, ihtiyaç sahipleri utandırılıyor. Geçmişle bugün arasında çok şeyler yitirdik, bu apaçık ortada. Sadaka veya zekât, bunun gizli yapılması kanaatindeyim..

Öte yandan, ülkemizde her bakan değişikliğinde eğitim sisteminin değişmesi, ''millî eğitim''in içinin boşaltılması, öğretmen ve öğrencilerin oyuncak gibi yalpalanması, her sorunun dönüp dolaşıp eğitime gelmesiyle eğitime olan inancımızı da kırmıştır. Bugün üniversite sınavlarında başarı ortalaması düşükse, okul dışı davranışlarında ''eğitim''in tanımındaki gibi öğrencilerde davranış değişikliği gözlenmiyorsa, okul öğrenciyi cezbetmiyorsa, yetkililerin, özellikle uzman görüşü alınarak yazarın ifadesiyle bu ''çağdaş eğitim??'' in acilen sorgulanması gerekiyor. Söz gelimi, kitapta Millî Eğitim bakanlarının kitapları önemsememesi, bunun da eğitimde neden başarısız olduğumuzu açıklayıcı yönünden bahsedilmiş. Evet, kültürümüz yeniliklere açık; ancak bunun değerlerimizi yok etmeden yapılması gerekir. Sorulması gereken; her yenilik geleceğimize katkı mıdır? Yapılan değişiklikler kültürümüze hitap ediyor mu?

''Kadın Ağrısı'' bölümünde dikkat çekilen konu, kadına şiddetti.. Bir zihniyet, aslında insanlık meselesi.. Ülkemizin son yıllarda daha da artan yarası.. Birlik beraberlik içinde yaşamamız gereken şu dünyada masum canlar katlediliyor. Ve biz sadece üzülerek seyrediyoruz.. 

Ve kitabın en zevk alarak okuduğum bölümü; ''İçimizdeki Sızı Türküler''.. Türk'e ait ezgiler.. Türkülerden ders çıkarılacak o kadar çok şey var ki.. Tarihi, kültürü, dönemin sosyolojik yapısını, insan ilişkilerini, duyguları öyle güzel aktarıyor ki, geçmişten bugüne miras.. Sözlerine, ezgisine, yaşantısına kulak vermek gerekiyor. Kimi zaman mutlu ediyor, kimi zaman içimizi sızlatıyor.. Ama nasıl ki sözlü veya yazılı günümüze kadar gelmiş, bizden sonraki nesillere de kalması gerek önemli bir argümandır türküler..

Hayata Yunus'leyin bakmak dileğiyle.. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Adı: Yunus'un Nefesi
Yazarı: Cemal Kurnaz
Türü: Deneme
Sayfa: 133
Yayınevi: Post Yayınları

''Kitap Şuuru, İnsanlık Şuurudur.''
@müverriheninkaleminden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder