Kitap: Kuyu


''Dedim ya… Eylüldü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin..''

Kuyu'yu güzel kılan nedir? Kuyuyu güzel kılan, yazgısıdır.. Bilindiği üzere Hz. Yusuf’un hayatının dönüm noktası kuyudur. 
‘’Yusuf'a talip olan kuyuya talip olur, dünyaya değil.'’ diyor Alper Gencer. 

Yakın tarihimizin dönüm noktalarından biri olan 12 Eylül Darbesi’ni konu alan roman, kanaatimce senaryoya dökülüp filme alınsa pek takdire şayân olur. Batılı ülkelerin bir zamanlar kendi tarihindeki utanç günlerini filmlere döktüklerini izleyerek görüyoruz, aynı şeyi bizim ülkemiz de yapabilir.

Yazar Adnan İslamoğulları, 12 Eylül’e giden yolun kişisel anlatısını genç Yusuf Sancaktar’ın üzerinden anlatıyor. Kitap, ‘’78 neslinin acı çeken tüm anne ve babalarına..’’ ithaf edilmiş.. Ailelerinin karşı çıkmalarına rağmen inandıkları yolda, gönül verdikleri dâvâda yürüyen, hayatları oradan oraya savrulan gençlerin 12 Eylül darbesi öncesinde içinde bulundukları ülke şartları, çevre etkenleri, kararları-seçimleri, iç muhasebeleriyle; bu süreçte aileleri, arkadaşları ve örgütle olan gelgitleri güzel bir şekilde yansıtılmış. 

Kitabın adı da gayet yerinde olmuş; okurunu dipsiz bir kuyu gibi içine çekiyor ve sürüklüyor. Darbe döneminin arka planındaki gelişmeler, süreci hazırlayan dinamikler karakterler vasıtasıyla deyim yerindeyse nakış gibi işlenmiş. 

‘’İlmin kıvılcımı kuyunun dibindeyse, kuyuya atılınca Cebrail (a.s.) yetişecekse, Yusuf'un çocuk saflığı ve tüm güzelliği oradan çıktıysa, iffetin ve teslimiyetin bir imtihanıysa kuyu ve her çocuk biraz Yusuf'sa, kuyuya talip olan dünyayı unutur. Unutmalıdır. Yoksa ölür kuyuya düşen çocuk.” diyor İsmet Özel.. Bu bakımdan kuyuyu aşılması çetin, çıkılması zor yollara benzetmek, kuyu ile imtihanı sonucunda Yusuf’un asıl hüviyetine kavuşmasını idrak etmek lâzım gelir. Kuyu deyince aklımıza korkularımız gelir. İçimizde bir yerlerde yüzleşmek zorunda kaldığımız karanlık korkular.. Bir taraftan içimizin en derin kuyularında unutup gittiğimiz nice anılar, insanlar var.. Yardım isteyen, kurtuluş bekleyenler var.. Onların sesini bir gün duyar mıyız? Zannetmeyin ki kuyular hep uzakta, hepimizin içinde var o kuyulardan.. Yeter ki çıkmak için ümitsiz olmayalım.. 

Bir Yusuf hikâyesine tanık oldum.. ama Yusuf'tan ibaret değil.. Yusuf'un şahsında kuyunun hikâyesi bir nevi. Kuyunun ise bize aktardığı hikmetlerdir.. Kitap boyunca Yusuf Sancaktar ile birlikte kapılıp gidiyoruz bahtımızın rüzgârına, talihimize ne çıkarsa.. Karakterin dikkatimi çeken özelliklerini belirtmek gerekirse; son derece nezaketli üslûbu, hızlı düşünme kabiliyeti, engin edebi birikimi, akranlarının aksine antikaya ilgisi, olgun davranışlarıyla efendi bir çocuk oluşu. Kitap aynı zamanda bir arşiv niteliğinde.. Yusuf’un bahsettiği birçok kitap tavsiyesi, şiirler, filmler ve şarkıların yer alması bu uzun soluklu romanı tekdüzelikten kurtarmış ve romana renk katmış. Böylece kitabın karakteri çok okuyan, kültürlü, görgü kurallarına vâkıf, gözünü budaktan sakınmayan kişilik olarak karşımıza çıkmakta. Ölümden korkmayan, tehlikeden sakınmayan, memleketine adamış olduğu hayatıyla kuyuya talip olduğunu açıkça gösteriyor Yusuf. 

Sayfalar arasında rahmetli Atsız’ın insana şevk ve cesaret aşılayan şiirlerinden:

Gidiyorum, gönlümde acısı yanıkların. 
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.. 

Kitabın dönüm noktalarından biri ise, kaderleri birbirine benzeyen Yusuf ve Ender.. Soyu iki farklı coğrafyaya bölünmüş, suyun ötesinden anavatana gelen ailelerin çocukları.. İkisinin ailesi de göçmen.. İkisinin de arkadaşlıkları, sırlarına rağmen birbirlerine olan sadakatleri kardeşlikten öte, gıpta edilecek nitelikte.. Kitap darbe dönemini anlatmakla birlikte Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Kenan Evren, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Uğur Mumcu, Recep Haşatlı gibi bazı önemli isimlere de değinmekte ve yer yer siyasilerin konuşmalarına göndermeler yapmakta.. Fetö gibi dinsel terimlerle, belli başlı ayinlerle halkın dini duygularını istismar edip ikiyüzlü faaliyetlerine devam eden din yapılanmalarını eleştirmekte.. Dinin sadelikten uzaklaştıkça, muhtevası mucizelerle dolduruldukça fitnenin yayıldığını ifade etmekte. Doğrudur ki, tarih bunun örnekleriyle dolu.. Ki bugün hâlâ dini sömürenleri, insanların kutsallarını siyasete, ekonomiye alet edenleri, din üzerinden milleti ayrıştıranları görüyoruz..
 
Adnan İslamoğulları darbe döneminin neticesini şöyle ifade etmiş: ''Kavgaya girmeyen, bir tek fiske yemeyen ve atmayan, üçüncü sınıf tekvando salonlarında trajikomik fotoğraflar veren, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine karşı ideolojik savaş veren, kurucu kadrolarından nefret eden, Türk tarihiyle ve bizzat Türk kavramıyla kavgalı, dindarlıklarını ve din telâkkîlerini Ortadoğulu anlayışlardan alan üçüncü taraftı 12 Eylül’ün en önemli neticesi…’’ 

Elimdeki bu kitap bir çırpıda okunup kenara bırakılacak nitelikte bir kitap değil, aksine üzerinde derin düşünülmesi, notlar alınması, muayyen zamanlarda tekrar okunması gereken kitaplardan.. Sağcı-solcu adı altında toprağa karışan gencecik binlerce vatan evladı. Yazarın değindiği gibi, sönen ocakların solcu yada ülkücülere ait olmasının bir önemi var mı? Yitip giden Türk Gençliği olduktan sonra.. Bu gençler bir ideal uğruna kavga verdiklerini düşünüyorlar ama birilerinin güçlerini koruması için uğraşıp didindiklerinin farkında değiller.. Kırılan, yok edilen bir nesil.. Ve o neslin kanıyla beslenen birileri.. 

12 Eylül’ün kuyuya düşen Yusuf yüzlülerine rahmet olsun diyelim. Hayalî’nin o muhteşem mısrası gibiydiler:
“Dağlar gibi gençlerdi, âlemde perîşân oldular…”

Velhâsıl, bu topraklar üstünde Yusuf’lar tükenmez.. Çünkü mücadelesini vereceğimiz nice kuyular var.. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Adı: Kuyu
Yazarı: Adnan İslamoğulları
Türü: Tarihî Roman
Sayfa: 461
Yayınevi: Ötüken Yayınları

''Kitap Şuuru, İnsanlık Şuurudur.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder