Kanayan Yaramız Ensest'e Karşı Farkındalık
Ensest,
aileyi oluşturan bireyler tarafından çocuğa ve gence yönelik yapılan her türlü
cinsel eylemdir. Cinsel eylemden kast edilen; gizli tutulmaya çalışılan bütün
cinsel içerikli temaslardır. Ensest ilişki bir anda ortaya çıkan eylem değildir.
Bunun bir süreci vardır ve zamanla olgunlaşmaktadır.
Ensest kavramı, yalnız
bizim toplumumuzda değil dünyada da kanayan bir yara haline gelmiştir. Aile içi
cinsel istismar, çoğunlukla gizli kalan ve kronikleşen bir eylem olarak
karşımıza çıkar. Cinsel istismarın aile içinde yaşanması, toplum tarafından
kabul edilmezliği ve ailenin parçalanması gibi etkenler, ensestin açığa
çıkmasını zorlaştırmakta ve bu nedenle yıllarca gizli kalarak sürmeye devam
edebilmektedir. Güç, cinsiyet ve yaş
hiyerarşisinden beslenerek zeminini sağlamlaştıran ensest ilişkilerde her yaştan
kız ve erkek çocuk taciz ve tecavüze maruz kalabilmektedir. Daha önce de yapılan
araştırmaları göz önünde bulunduracak olursak, ensest ilişkide, mağdurun kız
çocuk olduğu olaylar daha fazladır.
TÜİK verilerine göre; ensest saldırı suçlarında,
son beş yılda %30 artışın meydana geldiği görülmektedir. Ensest saldırısına
uğrayanların %50'si 18 yaşın altındadır. Bunların %90'ı kız, %10'u ise erkektir.
Dikkat çeken bir diğer istatistiğe göre; 5-10 yaş arası çocukların yarısı, 10-16
yaş arası çocuklarınsa %40'ı ensest mağdurudur. Bu tip vak'aların genellikle gizli kalmasının, olayın
mağdur çocuk tarafından açıkça ifade edilememesinin önemli nedenleri; çocuğun
kendisini suçlaması, bu durumun sadece kendisinin başına geldiğini sanması ve bu
sorun karşısında kendisini yalnız ve çaresiz hissetmesinden kaynaklanmaktadır.
Ayrıca saldırgan tarafından mağdurların, genellikle anne ve küçük kız
kardeşlerine zarar vermekle tehdide kalkışmaları da gizliliğin sağlanmasında
önemli bir etkendir.
Ensest
mağduru kız ve erkek çocuklar, normalden farklı belirtiler gösterebilmektedir.
Kız çocukları genellikle içine kapanır ve kendisini suçlu hissetmeye başladığı
için kendisine acımasız davranışlar sergilemeye başlar. Erkek çocuklar ise güç
kazanmak ister. Uğradığı bu olayın güçsüzlüğünden kaynaklandığını düşünerek,
kesici ve dürtücü aletlere ilgi duymaya başlar. Böylece durumlarda öncelikli
olan, çocuğun sağlığıdır. Mağdur çocuğun beden ve ruh sağlığı için uzun bir
tedavi süreci başlatılması ve profesyonel yardım almaları zorunlu hale gelir.
Dolayısıyla ailelerin de yeterli düzeyde bilinçli olmaları
gerekmektedir.
Çocuklar uğradıkları bu istismardan kurtulmak için erken yaşta evlenerek
bilhassa evden uzaklaşmaya çalışmaktadırlar. Eğer bu konuda bir farkındalık
oluşursa, istenmeyen zorunlu evliliklerin önüne geçmek daha da kolaylaşacaktır.
Eğer bu konuda bir farkındalık oluşturulabilirse, bu farkındalık mağdurlarda da
oluşacak ve olası tehlikelerin önüne geçilmesi, önceden gerekli tedbirlerin
alınmaya çalışılması veya sonrasında gereken cezai yaptırımların
uygulanabilmesinin kolaylaşması sağlanacaktır.
Füsun
Menşure, kaleme aldığı bir kitabıyla bu konulara dikkati çekerek farkındalık
oluşturma gayretlerine girişmiştir. Bu kitap, kimsenin değinmek istemediği,
kapalı kapılar ardında kız çocukların, kadınların ve hattâ bunu bilip susmak
zorunda kalan anaların sessiz çığlığını dünyaya duyurmak için and içmiş bir
insanın eseridir. Esasen bu kitap, ensest suçuna bir başkaldırı ve bu kitap
sayesinde farkındalık oluşturmak ve başka çocukların zarar görmesini önlemek
içindir.
Bir
kadına el kaldırmak veya bir kadını hayattan koparmak, ona yapılabilecek en
büyük hakaret, en büyük haysiyetsizliktir. Kadınlarımız ölmesin! Onlara acı çektirilmesin.
Kadınlarımız o hapsoldukları odanın kirli-kara duvarlarına bakıp da hayatlarını
sürdürmesin! Kadınlarımızın bu demden gözünden yaşlar akmasın, akıtılmasın!
Kadınlarımızın bedenleri üzerinde alışverişler-ticaretler yapılmasın!
Kadınlarımız onuruna yakışmayacak hiçbir muameleye mâruz kalmasın! Kadınlarımız
sevmediği kişiyle değil, severek bir ömür boyu mutlu olacağı kişilerle evlensin
ve evlendirilsin! Kadınlarımız zorla evlendirilen kişiyle zorla hamile kalıp,
temiz bir çocuğun gözlerini pis bir yerde açtırmasın!
Kadına
şiddet uygulamak çok alçakça bir eylemdir. Eskiden de kadına şiddet vardı,
günümüzde de ne kadar reklamlar, ne kadar konferanslar ve konuşmalar yapılırsa
yapılsın bu şiddet hâlâ vâr olmaya devam etmektedir ve ediyor da...Peki, neden buna dur denilmiyor? Neden kimse kimseden
haberdâr olmuyor? Oysa hiç kimse insanlığa karşı işlediği suçların
affedileceğini düşünmüyor... Kadınlara asla farklı gözle bakılmamalı ve onları
küçük görmemeliyiz. Kadınlar bizim baş tâcımızdır. Onlara şiddet uygulamak
erkeklik değil, korkaklık ve acizliktir.
Kadınlarımız erkeklerden çok, kadınlara güvenir. Çünkü kadınlarımızın hâlini
anlayabilecek varlıklar yine bir başka kadınlarımızdır. Rüzgârlı Sokak, Füsun
Menşure'nin umut üzerine yazdığı kitaplarından bir tanesidir. Ve okuyuculara
böylece bilhassa umudun ne olduğunu öğrettiğini düşünerek sözlerime başlamak
istiyorum.
Umutsuzluğa kapıldığımızda
yerini karamsarlık alır. Hiçbir şeyin olmayacağını düşünürüz. Hayat çok daha
soğuk gelir. İnsanlara karşı olan güvenimiz sarsılır. Lâkin umut; insanı her
zaman aydınlığa ulaştırır. İnsanlara bahşedilen en güzel duygudur umut
kelimesi...
İşte,
Füsun Menşure, bize bu kitabıyla umudun gücünden ve nasıl vâr olunacağından
bahsediyor. Yıllar boyunca teyzesi Bahar, meğer çok küçükken bütün zorluklara
kanat gerip, parayla alınmış ve parayla oradan oraya satılmış, sefaletin içinde
yaşamış bir annenin doğum yaptığı ilk çocuğu Necmi'nin, okutulması ve güzel
mertebelere ulaşması için bütün kanatlarını onların üzerine açıp yardım ettiği
kişiymiş. Her şeyi, hastane yatağında yatan Bahar teyzesini, bu zamana kadar
onunla beraber büyüdüğü, onu annesi yerine koyduğu ve bazen de ona anne dediği
kişiyi, görevinden izne geldikten sonra, ziyaret etmeye gittiğinde kendisine
verilen defterden öğreniyor.
Kitabın
içinde kitap, hayatın içinde hayat... Füsun Menşure bu kitapta bütün zorluklara
karşı göğüs germiş, para ile bir mal gibi oradan oraya satılmış Zelâl ile oğlu
Necmi'nin kara hayatını kaleme alıyor. İşte o çocuk, Necmi, defteri teslim
aldığı ve okuduğu zaman asıl kişinin kendisi olduğunu öğrenen Umut... O Necmi
büyüdü ve hayata koca bir ''umut'' oldu.
Kitabın
bazı yerlerinde arabaya, dolmuşa ve taksilere binildiğinde çalına nostaljik
türkülerden de bahsedilmiş; hattâ birkaç nakarat da yazılmış. Nostalji seven
birisi olarak bu beni çok mutlu etti. Arabada çalan müziklerden bir kesit de
Selda Bağcan'dan geliyor:
''Gün biter, gülüşün kalır
bende
Anılar gibi
sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar
toplamıdır
Yarım kalan bir şiir belki
de...''
diyor o
güçlü ve duru sesiyle. İnsan en çok ne düşünür bu sözlerle. Bazen düşünürken
kendini o sözlerin içinde bulur ve benliğinden bir an olsun uzaklaşmış
olur...
''Kayıp bir bavul
gibiyim
Ya da sonbaharda boş bir yüzme
havuzu
Çok mu ayıp mutluluk
istemek?..
Paramparçaaaaaa...''
diye
nakaratta bağırıyor baba; puslu, gamlı sesiyle; bir bilinmezden umut eder gibi
aradığını... diyor yazar. Dönüş esnasında başka bir takside ise bozkırın
tezenesi Neşet Ertaş'ın sesleri yankılanıyor kulaklarda...
''Datlı dillim, güler
yüzlüm
Ey ceylan
gözlüm
Göğnüm hep seni
arıyor
Neredesin
sen?...''
Ne kadar
çok sevmiş meğer birisini. Her kelimesinden bir yağmur damlası gibi yaş akıyor..
Bu saygıdeğer insanlarımızı minnetle ve rahmetle anıyorum. En sonunda hayatın o
küçük Necmi'si olan Umut'a yeni bir umut geliyor sevdiği ve evleneceği kızla..
Adı Nehir; tıpkı yüzünden akan berrak saflığı gibi.. Nehir'le yeni bir yaşam ve
yeni bir sayfa açılan yeni adımdı umuda... Kitap, okunmaya değer olduğu gibi
beni böyle güzel inceleme yapmaya teşvik etti. Bu cümleleri yazarken bazı
sözcükler boğazımda düğümlendi... 'Hayat çok zor, hayatta olup da yaşananların
görmezden gelindiğini görmek daha zormuş', onu anladım. Böyle güzel bir kitabı
kaleme alan Füsun Menşure hocama teşekkürlerimi sunuyorum ve ilerleyen
zamanlarda Füsun hocam gibi bir yazar olmayı diliyorum. Beni bu güzel ve gizemli
kitap ile buluşturan Oğuzhan Saygılı hocama teşekkür ediyorum.
İnceleme: Zeynep
Altunok
Kitapla ve sevgiyle kalın. Esenlikler dilerim..
Kitabın
Künyesi:
Kitabın Adı:
Rüzgârlı Sokak
Yazarı: Füsun Menşure
Sayfa:
143
Türü: Edebiyat-Roman
Yayınevi: Post
Yayınevi
...
* Karanlık, ışığın yokluğudur.
Kötülük, iyiliğin yokluğu...
* Teyzem her zaman ''Ne olursan ol, mutlu bir insan
ol'' derdi bana.
* Bir sıcaklık hayal ediyorsun sonra. Bir ruh
ikizi.
Sen anlatmadan
anlayacak, gözlerinin içine bakarak dinleyecek, sarılınca bütün yaralarını
iyileştirecek biri..
* Eğer günün birinde çok mutsuz olursan
unutma,
Biz sadece bir
yıldızdan dünyaya dökülmüş toz zerrecikleriyiz.
* Görinen yılduz yir yir delinmişdür
felek.
Gün yüzünün hasretiyle
tîr-i âhımdan benüm. (Necâti)
* Asık yüzlü bir
belirsizlikte,
Geniş mezhepli
kentlerin hayali..
* Bu evrende mutsuzluk veren ne varsa hepsini birden
yok edemeyeceğimi biliyorum ama umudumu diri tutmaktan
vazgeçmiyorum.
* Cahillikten daha büyük bir sorunu var mı bu
ülkenin.
* Hayat, eksik cümlelerimizi anlamasını beklediğimiz
insanların dallarında yeşeren bir umutmuş gibi..
* Yaşadığın dünyaya bir çocuğun gözleriyle, hilesiz
ve sevgiyle bak. Ancak o zaman körelmiş yetişkin gözlerin göremediği eşsiz
ayrıntıları fark edeceksin.
Yazıya buradan da ulaşabilirsiniz: https://www.kitapsuuru.com/ruzgarli-sokak/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder