Kitap: Köyden İndim Şehire


Ne gelirse insanın başına, cehâletten gelir!

Kitap, bir köy ağası olan Hacı Hamdi Efendi ve ailesinin köyden şehre taşınması sonucu şehir hayatına uyum konusunda yaşadığı sorunları anlatır. İhtiyar Hacı Hamdi Efendi dünya işlerinden elini eteğini çekmiş, işleriyle oğlu Halil Hanoğlu ilgilenmektedir. Teknolojiden bihaber olan bu aile, komşuları sayesinde hem şehir hayatına hem de teknolojiye alışırlar. Elektrik, televizyon, çamaşır makinesi, fırın, buzdolabını ilk defa şehirde görürler. Kullanmasını bilmedikleri için komşudan yardım isterler, komşuları onlara yardım eder. İnsanların geleneklerinden kopup yeniliğe uyum sağlamaları kolay değildir; ancak şu da var ki her yenilik fayda sağlar mı, düşünmek gerekir. Kontrolsüzce her yeniliği doğru bulanlar, özündeki mevcut erdemleri de kaybederler. Kitapta varlıklı olmalarına rağmen köy hayatı yaşayan bu insanlar, zamanla şehre alışacaklar ve kendilerindeki o saf cevheri, o iyiliği de kaybedecekler, şehir hayatı onları yozlaştıracaktır. 

Bizim köylü aile, teknolojiye alışmış ama şehir kültüründen yoksundurlar. Toplum kurallarına uymadan yaşarlar. Kemalettin Tuğcu, bu romanda paranın insanları ne hâle getirdiğini ve köyden şehre gelen ailenin şuursuzluğunun, cehaletinin komik durumunu göstermiştir. Huriye Hanım'ın cahilliklerine gülmemek elde mi? Televizyonu ilk kez gören kadın, içindekilerin kendisini gördüğünü sanıp kendisine çekidüzen verir, peçesini kapatır. Daha sonra insanların nereye gittiğini sorarak çocuğa televizyonun arka kapağını açtırır. Köydeyken gayet mutlu yaşarlarken işleriyle birlikte İstanbul'a taşınmışlar, burada benliklerini karakterlerini yitirme noktasına geldikleri gibi maddi imkânlarının çoğunu da kaybederler. Hacı Hamdi Efendi geleneklerine bağlı bir köy ağasıdır, köyde sevilir sayılır. Oğlu Halil Bey ve ailesi ise şehirde âdeta yaprak dökümü yaşarlar. Tahıl işiyle uğraşan Halil Efendi, yıllardır babasının himayesinde yaşadığı için işten güçten anlamaz. Babasının ölümüyle üzerinden baskı kalkınca zenginliğin verdiği imkânlarla İstanbul'da kadınların peşine takılır, kadınların amacı ise onun parasını yemektir. Daha önce oruç tutan, namaz kılan Halil Efendi bunları yapmaz olmuştur. Karısı Huriye Hanım desen o da kumar ve içkiye alışmıştır. Kim ne derse inanır hesabı, bunları sosyete olmanın bir gereği, parası olanların eğlence aracı olarak düşünür. Kumarda kaybettiği büyük miktarların ise okuma-yazma bilmeyen bir kadın için önemi yoktur. Ne yazık ki, karı-koca ve çocuklar yozlaşmıştır. Şehirde bilinçsiz yaşamanın, şehir hayatının olumsuz yönlerini almanın cezasını, iflas ve yuvalarının dağılmasıyla öderler. Çocukları hırsızlığa başlar, kötü alışkanlık edinirler. Kendilerine yol yordam gösteren komşularına karşı büyüklük taslayan bu aile, yine onların yardımına muhtaç olmuştur. 

Şehir hayatındaki kötü alışkanlıklara, dalkavukluğa, köydeki çok eşliliğe ve en önemlisi eğitimin önemine yer veren Kemalettin Tuğcu, romanında köyden şehre gelen bir ailenin dramını anlatır. Açgözlülük, kötü alışkanlıklar, paranın verdiği şımarıklık.. Kitap türlerini kim belirliyor merak ediyorum. İçeriğinde çocuğa hitap etmeyen kitaplar nasıl çocuk kitabı olabilir? Bunlar dünyayı tanıma olgunluğuna erişmiş yetişkinlere göre okunası kitaplar.. Kemalettin Tuğcu kitaplarını seve seve tavsiye ederim. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Köyden İndim Şehire
Yazarı: Kemalettin Tuğcu
Türü: Roman
Sayfa: 64
Yayınevi: Ünlü Yayınevi

Alıntılar:

* Okumak her şeyden evvel gelir.

* Köylüleri kötülemek doğru değil. Her şehirde, her ilde iyi ve kötü insan çıkabilir. Köylüler biraz sofu insanlardır. Ama onlara kötü laflar kondurmak doğru değildir. İş cehalette. Ne gelirse insanın başına cehaletten gelir.

* En kötüsü de insanın kendi kendisine inanmasıdır. Başkasının sözünü dinlemeyen, kendisini bilir sananlar yıkılır gider. 

* Bana inanmazsın Huriye Hanım. Çünkü sen bu işlerden zevk almaya başlamışsın. Kumar insanı fakirliğe, yoksulluğa götürü, yuvasını yıkar. Toplum içinde çok büyük kötülük sayarlar. Kumar, içki ve kadın. 

* Bana göre iş değil, dedi. Ben yüze gülemem. ben cahil adama, parası için yaltaklanamam. Biz komşu olarak vazifemizi yaptık. Hatta patavatsızlıklarına ses çıkartmadık. nemize lâzım, geçinip gidiyoruz işte. (Prensipli insanları severim.)

Üzülme Kerime. Kenarın dilberi ne kadar nazlı olsa da nazenin olamaz. Bunlar her şeyi yeni yeni öğreniyorlar. Bir iki defa Halil Bey'in yazıhanesine gittim. kendisinin toplantıda olduğunu söyletti. Ben de bir daha gitmedim. Neme lâzım! (Para insanı nasıl da değiştiriyor..)

Bir şey dikkatimizi çekti. Odalardan birinde, yere bir örtü yaymışlar. Bunun üzerinde, yere oturarak yemek yiyorlarmış. Annem yepyeni yemek odası takımını göstererek neden onu kullanmadıklarını sormuş. Alışmamışlar. İhtiyar adam rahat edemiyormuş. İnsanların alıştıkları şeyleri değiştirmesi herhalde pek kolay olmuyor. (Yer sofrasının rahatlığı ve Peygamber sünneti)

Çalışamazsın Kerime. Sen aile kadınısın. Sen anasın, bu ev kadınsız olamaz. Çalışanlara bakma, onlar bu koşullar altında evlenmişler. (Kadını eve hapsedemezsiniz!)

Bu nasıl iş, insan sofrasında doyasıya yemek yiyemez, çocuğuna yeni bir ayakkabı alamaz mıydı? (Türkiye'de ekonomi sorunu yok diyenlere...)

* Babam gözü açık bir adam değil. Yaşıtları, okul arkadaşları büyük birer memur ya da tüccar olmuşlar. Ne yapmışlar yapmışlar, keselerini doldurmuşlar. Altlarında otomobil, yazın birkaç ay için güneye, yazlığa giderler. Yatları, katları, atları olanlar olduğu gibi çocuklarını paralı okullarda okutanlar, sonra Avrupa'ya yollayanlar da var.
Bizim babamız Ahmet Cezmi Bey:
- Ne rüşvet aldım, ne haram yedim, ne istifçilikle para kazanmaya kalktım. Ben sokaklarda rahat rahat yürüdüm, geceleri başımı yastığa koyduğum zaman, gümrükçü korkusu, polis korkusu, basılma korkusu bilmem. Kapı çalındığı zaman yüreğim oynamaz. Eh, çiğ yemedim ki karnım ağrısın, der. (En önemlisi başını yastığa koyduğun zamanki rahatlık)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder