Kitap: Bir Zamanlar Bursa Devlet Tiyatrosu'nda


Kabul edelim; her şeyin basit, hızlı ve baştan savma yapıldığı bir çağdayız. Zaman bir değirmen misâli öğütüyor bizi kendi çarkında.. Ve dünya koşturmacası içinde bazen kendimize, sevdiklerimize zaman ayıramıyor, hayatı anlamakta zorlanıyor, ufak tefek sorunlar baş gösterdiğinde bocalıyoruz..

Gelelim kitaba.. Adnan Açıkdüşünenler; baba tarafından Karadenizli (Artvin), anne tarafından Selânikli. Kitap, Bursa Devlet Tiyatrosu’na otuz yıl boyunca ışık tasarımcısı ve bunun yanı sıra müdür yardımcısı olarak hizmet eden Adnan Açıkdüşünenler’in anılarıyla, Bursa’nın ve Anadolu’nun tiyatro tarihi ile ilgili bilinmeyen birçok konuya ışık tutuyor. Adnan Açıkdüşünenler'in anılarında geçmişle bugünü çokça kıyasladığını görüyoruz.

Kitap bana bir anı, roman, yer yer gezi yazısı, çokça biyografi, tiyatro gibi edebî türleri bir arada yansıttığı için keyifle okudum. Adnan Açıkdüşünenler, hem organize edip hem ekibinin başında yolculuğa çıktığı Anadolu turnelerinden ve bu turneler sırasında başından geçen olaylardan, Anadolu’nun tiyatroya bakış açısından, yöre insanlarının misafirperverliğinden bizlere bahsetmiştir. Eğer gittikleri memlekette bilet satışı yeterince yapılmamışsa, kendisi taşın altına elini koyup bir araba ve megafon kiralayarak oyunun reklamını yaptığını, salonu doldurmaya çalıştığını anlatır. Hattâ bir keresinde turneye çıktıklarında kar yağınca oyun iptal edilip gidecekleri şehre bir gün önceden geldikleri için zar zor bir otelde ekip arkadaşlarına yer bulmuş, kendisi gidip hamamda yatmıştır. Yine onun zamanında tiyatroda ayrıcalık olmadığını öğreniyoruz.. Tiyatro çalışanlarına bilet ayrılmazdı, çalışanlar herkes gibi bilet için sıraya girerdi. Toplu bilet de satılmazdı; çünkü toplu biletler ucuza satılırdı. Zaten bilet ucuzdu, toplu bilet alınınca indirim yapıldığından bu tiyatronun, bilakis devletin aleyhine olurdu. Ayrıca devlet tiyatrolarının uyguladığı ucuz bilet politikası tiyatroyu olumsuz etkilemiştir. Çünkü halk ucuz bilet olduğu için ‘’uyduruk oyundur kesin’’ gibi kanıya varırmış. Bu da sanatın ülkemizde değerinin olmadığını daha o yıllardan itibaren göstermiş oluyor. 

Kitaptaki güzelliklerden bahsedecek olursam; o yıllarda (1960’lı yıllar) şiir yarışmaları düzenleniyormuş. Hafta sonları sinema salonlarında aile matinesi yapılır; anne, baba, çocuk Pazar sabahları film seyretmeye giderlermiş. Her Pazar mutlaka bir yerlere gitmek gelenek olmuş.. Yeri gelmişken bir serzenişte bulunayım: Ülke olarak günümüzde teknoloji bakımından ileri gittiğimizi düşünenler olabilir ama kültür bakımından geriye gidiyoruz. Bu acı verici... Şimdilerde Türkiye'nin sadece belli başlı illerinde kültür faaliyetleri yapılıyor. Geri kalan iller ise kitap fuarı, şiir veya resim yarışmaları, tiyatro, konser, festival gibi kültürel faaliyetlerden yoksun kalıyor. Bu gibi eksikliklerin yetkililer tarafından giderilmesi gerekir.

O sıralar Bursa’da öğretmen sıkıntısı olup, başvuru yapıldığında hemen göreve başlanırmış. Hey gidi günler.. Ne basitmiş her şey, diyerekten iç çektim tabii ki; günümüzdeki yüzlerce öğretmenin işsiz olduğu gerçeğini hatırlayarak.. ''Bir zamanlar'' mektupla bile öğretmen alımı yapan, okuma yazma bilenin el üstünde tutulduğu bir ülkeydi burası.. Atama sayıları bile eritemiyor bu işsiz öğretmen ordusunu.. Hâlâ öğretmen yetişmeye devam ediyor. Nereden nereye...

‘’Mâzi, kalbimde bir yara’’ değil; mâzi kalbimde bir şifâdır, benim için. Bir eşyanın eskiyinceye, iş göremez hâle gelinceye kadar kullanıldığı zamanların sonunda doğdum, yetinmenin ayıplanmadığı yılların ucu ucuna yetiştim. İsraf ve tüketim çılgınlığı hâkim bu zamanda.. 

Adnan Açıkdüşünenler, kitabın bir yerinde oyun eleştirmenliğinin zorluğunu, eleştirmen olacak kişinin önceden oyunu okuması, tekst ile seyrettiği oyunu kıyaslaması ve oyunu bir kere değil, üç-dört kere seyretmesi gerektiğini ifade etmiştir. Verilen ödüllerin de adilâne verilmediğini, eşe, dosta, yakınlığa göre ödül verildiğini, kendisinin ise hayatı boyunca ödül almadığına şükrettiğini yazmıştır. 

Kitaptaki şu olaya hayran kaldım diyebilirim: Adnan Açıkdüşünenler’in bir ağabey olarak değer verdiği ve Bursa Devlet Tiyatrosu’nda yıllarca müdürlük yaptığı Âli Cengizçelenk, bir camiye Cuma namazına gidermiş. Bir gün birisi caminin hocasına gidip demiş ki, ‘’Buraya tiyatrocu bir adam gelip namaz kılıyor.’’ Hoca da adama, ‘’Tiyatrocular namaz kılar mı?’’ deyince, adam da ‘’Haftaya Cuma yine gelecek, görürsün’’ diyor. Cuma gelince Âli Cengizçelenk namaza gidiyor. O adam Âli Cengizçelenk ile caminin hocasını tanıştırıyor. Sohbet sırasında Hoca, adamla bir hafta önceki ‘tiyatrocu namaz kılar, kılmaz’ tartışmasını anlatınca, Âli Cengizçelenk şöyle cevap vermiş: ‘’Neden namaz kılmayayım? Sen şimdi caminin hocasısın. Ben seni tiyatroya davet etsem gelmeyecek misin?’’ diye sormuş. Hoca da ‘’Gelirim, niye gelmeyeyim.’’ cevabını vermiş. Ondan sonra  Âli Bey tiyatronun protokol listesini hazırlama görevini Adnan Bey’e verir. Cami hocasını protokol listesine yazmasını ister. Liste hazırlanır ve cami hocası eşiyle birlikte bundan sonraki bütün oyunlara gelir.
İnanç, Allah ile kul arasındadır. Hoşgörü timsali olması beklenen cami imamı bile böyle bir önyargıya sahipken sıradan halk ne düşünür? diye sordum kendime. İnsanları giydikleri kıyafetlere, sahip oldukları makamlara ve meslek gruplarına göre ne kolay yargılıyoruz. Tarihimiz ve kültürümüzden ders alınacak birçok örneğe sahibiz ama bizler yine insanları kalıplandırmadan duramıyoruz.. Bu da en acınası halimiz..

‘’Yıkanın, temizlenin, akşama ibadetimiz var.’’ dermiş Âli Cengizçelenk. Tiyatroyu bir ibadethâne olarak görürmüş, ne güzel değil mi?.. İnsanın çalıştığı, emek verdiği, ideallerini hayata geçirdiği yeri ibadethâne olarak görmesi.. Burada aklıma Grigory Petrov’un ‘’Beyaz Zambaklar Ülkesi’’nde adlı eseri geldi. Orada da bir çiftçi, bir ayakkabıcı, bir çöpçü, kim hangi mesleği yapıyorsa vatanını düşünerek ve görevini en iyi şekilde yapıyordu.  Kimse yaptığı mesleği küçümsemiyor, o mesleğin ülkesi için değerli olduğunu hissederek yapıyordu. Böyle bir çalışma şekli, azim örneği bir ülkeyi kalkındırmaz mı, hem de nasıl.. İdeal bir ülke seviyesine çıkarır.. Bizler de yaptığımız mesleği en iyi şekilde yapmalı, ülkemizi ve gelecek kuşakları düşünerek yol izlemeliyiz. ‘’Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.’’ diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Temel gâyemiz bu olmalıdır.

Yine Adnan Açıkdüşünenler’in Âli Cengizçelenk ile ilgili bir anısı dikkatimi çekti. Âli Cengizçelenk tiyatroda biri hastalandı diyelim. Oyuncu da değil üstelik, yerleri silen bir temizlikçi hastalanmış. Hemen Adnan Bey ile pazara gidip alışveriş yapar, hastanın ziyaretine gider, aldıklarını karşısındakini incitmeden verirmiş. İşte böyle ince düşünen insanlara hayranım. Hasretiz memleket olarak koruyup kollayan insanlara, işverenlere.. İşçisinin emeğinden kazanıp da maaşını nereden kessem diye düşünen o kadar sağır kalpli patronlar var ki.. bakın yerimizde saymamızın bir nedeni daha...

Adnan Açıkdüşünenler’e göre Âli Cengizçelenk, çok iyi bir yönetmen, müdür, araştırmacıydı. Yurtdışındaki dergileri, kitapları takip eder, beğendiği oyunlar olursa yabancı dillerden çevirterek ülkede sahneletirdi. Hattâ yurtdışında yapılanları o kadar yakından takip edermiş ki, birçok yabancı oyunun dünya prömiyeri Bursa'da yapılmıştır.

Adana’ya turne yaptıkları bir zaman Adnan Açıkdüşünenler orada Sakıp Sabancı ile tanışır. Sabancı Vakfı o sıralarda Adana’da kültür merkezi inşa ediyordur. Sakıp Sabancı Adnan Bey’e bir teklifte bulunur: ‘’Adana’ya gelir misin, senin Adana’ya hizmet etmeni istiyorum’’ diye. Adnan Bey de ‘’Ben Bursa’yı seviyorum ve Bursa’ya hizmet edeceğim.’’ cevabını vermiştir.

Tiyatroculara bir eleştiri daha.. Eskiden tiyatroda rolü olmayan oyuncuların üzülerek ağladığını, kadrolu olsalar bile bunun onları olumsuz etkilediğini ama bunun şimdiki oyuncuların umrunda olmadığını; çünkü çalışmadan maaş almanın hoşlarına gittiğini eleştirir Adnan Açıkdüşünenler. 

Bir keresinde genel müdür Turgut Özakman birisinin şikayeti üzerine Adnan Açıkdüşünenler’i görevinden alacak olmuş, Ankara’ya çağırmış. Tabi Adnan Bey sezip buna fırsat vermemiş, müdür yardımcılığından kendisi istifa etmiştir. Yerine gelen kişi turne organizasyonunu yapamamış, işleri becerememiş. Bunun üzerine Turgut Özakman haksızlık yaptığını kabul edip Adnan Bey’i yanına çağırmış, özür dilemiş, bir yıl aradan sonra onu yeniden müdür yardımcılığına getirmiştir. İşini ehline vermek lazım. Öyle baskıya gelemeyenler, çalışmadan maaş alanlarla kişinin hem devlete katkısı olmaz, hem kendisine. Meslek ahlâkına da aykırıdır haddi zâtında. 

Tiyatromuza emek veren usta oyuncularımıza ve tiyatronun gelişmesine hizmet eden yüce gönüllü insanlara Allah'tan rahmet dilerim. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Bir Zamanlar Bursa Devlet Tiyatrosu'nda
Yazarı: Adnan Açıkdüşünenler Hazırlayan: Uğur Ozan Özen
Türü: Anı
Sayfa: 112
Yayınevi: Ihlamur Kitap

''Kitap Şuuru, İnsanlık Şuurudur.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder