Kitap: Eylül

Edebiyatımızın ilk psikolojik romanı, Eylül. Ruhumun mevsimi.. 
Eyleme dökülmemiş yasak bir aşkın hikâyesidir. Tipik bir aşk üçgeni diyebiliriz. Günümüzde isim olarak Süreyya kadın, Suat erkek ismi olarak kullanılır; ancak romanda durum tam tersi; bu yüzden alışmak biraz zaman alıyor. Suat; uysal, sakın, olgun, iyimser, cana yakın; Suat'ın kocası Süreyya; her şeyden çabuk sıkılan, sürekli bir şeylerden şikayet eden, gezme meraklısı. Necip; olgun, beyefendi, kadınlara karşı güvensiz, eğlence adamı olarak tasvir edilmiş. Karakterlerin her biri hayatlarının ne kadar sıkıcı olduğunu öyle uzun uzadıya anlatmışlar ki, hattâ o sıkıntıyı okuyucuya da geçiriyorlar. Necip karakteri dürüst biri olarak aktarılsa da, ben öyle düşünmedim açıkçası. Önce akrabası olan Süreyya ve Suat'ın evliliklerine imrenip onları kıskanır, Suat'ın kişiliğine aşık olur ve ilerleyen zamanlarda onu kendisine aşık eder. Hiçbir şeyden haberi olmayan Süreyya'ya duygusal olarak ihanet eder. Evlerini sık sık ziyaret eder ve birlikte gezilere çıkarlar. Tek dertleri; gezmek, eğlenmek, başka bir sıkıntıları yok. Hayatları yalılarda, konaklarda geçmekle birlikte karakterlerin ne iş yaptığı, nasıl geçindiklerinden bahsedilmemiş. Elit bir zümre gibi sadece kendi melankolik hayatları aktarılmış.

Olay örgüsü bakımından bana Aşk-ı Memnû'yu hatırlattı ki, yazar da zaten Halit Ziya Uşaklıgil'in eserlerinden etkilenmiş. Karakterlerin tek bir hareketi, bir şeyden birçok anlam çıkarmaları, ruh halleri sayfalarca anlatılmış olduğundan kitap çok yavaş ilerliyor ama ilk psikolojik roman olmanın da hakkını veriyor. Bu kitapta beğendiğim şey, ruh betimlemeleri ve doğa tasvirleriydi. Romantik akıma kapılmak isteyenler ve psikoloji sevenler için okunası 
bir kitap. Kitapla ve sevgiyle kalın..

Kitabın Künyesi:

Kitabın Adı: Eylül
Yazarı: Mehmet Rauf
Türü: Edebiyat, roman
Sayfa: 288
Yayınevi: Akvaryum Yayınevi

...

- Kalabalıklar içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde geçip beraber bir köşeye kaçmak, işte asıl zevk budur. İnsan kalpleri, birbirine bağlılığın ne demek olduğunu o zaman anlar.
- Şehrin hırıltısı içinde yaşadıkça insana biraz sessizlik, biraz kır, biraz kuş sesi pek hoş geliyor. (Gelmez mi, sükût en büyük huzur.)
- ''Ah insanlar, şu insan kalbi, yüz bin anlamlı bir sır, içinden çıkmak mümkün değil.'' diyordu. ''Acaba kötülük gibi iyilik de bulaşıcı mıdır?'' diye düşünüyordu.
- Gece o kadar güzel ki, istifâde etmemek cinâyet sayılır. (Gecenin sessizliğine sığınanlar :)
- Hep kabahat, daima aynı hayatı sürmekte... (Dönme dolap misâli, bir kısır döngü işte..)
- ...en küçük şeylerde, hattâ yoktan anlamlar çıkarılarak, bir şey bilmeden, yalnız uzaktan koku alarak o iftira icat eden insanlar arasında artık kendi sözlerinden bile korkmaları gerekecekti. (Dedikodu kazanı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder