Kitap: Halepli Adil



Halep neresi? 
Yıkılmış, virâne olmuş, Suriye'nin iç savaş çıkmazı içinde enkazı kabristana dönmüş, insanlığı kana boyanmış bir şehir, Halep. Tabiri câizse, günümüzün Kerbelâ şehridir. Halep.

Cennetmekân Yavuz Sultan Selim Han'ın 1517-Mısır Seferi sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na topraklarını kattığı ve 403 yıl boyunca Osmanlı'nın hüküm sürdüğü kadîm topraklarımız Suriye, Şam, Halep, Humus, Hama. Komşu ülke Suriye’de bugün yaşayan ve resmî veri olmamakla birlikte 1,5 milyon civarında Türkçe konuşan ve 2 milyona yakın da dilini unutmuş Türkmen soydaşımız mevcut. 

''Bir oyuncak sanmış idik bir zamanlar koca şehri,
İşte geldik gidiyoruz şen olasın Halep şehri.''

Bugün ülkemizdeki Suriyeli mülteci nüfusu, son kayıtlara göre toplam 3 milyon 672 bin küsur kişi. Büyük çoğunluğunun güvenlik sebebiyle, ekonomik sıkıntılar ve kitapta da değinildiği üzere mezhep ve kimlik çatışmaları yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli sığınmacılar büyük oranda Türkiye, İran, Irak, Lübnan ve Mısır'a göç ediyor. Bunların çoğunluğu Suriye'ye komşu ülkelerdeki kamplarda veya evlerde kalıyor. Gelenlerin çoğunluğu ise Halep şehrinden. Bugün büyük çoğunluğu Hatay olmak üzere, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kilis şehirlerinde çadır kentlerde yaşamlarını sürdürüyor. Diğerleri ise ülkemizin çeşitli illerine dağıtılmış vaziyette. 

''Mazlumu ezen midir anlamı güçlünün, 
Yaşananları ifade bile edemez mânâsı hüznün. 
Tarih hesap soracak bir gün zalimlerden elbet, 
Bu büyük suçun cezası ne tutukluk, ne müebbet.''

Düşünecek olursak; her gün haberlerde görüyoruz zulmün görüntülerini. Toz dumanları, silah sesleri arasında bombalarla harap olmuş, vahşetin kol gezdiği bir şehrin içinde küçük çocukların kollarının, bacaklarının oyuncak bebeklerin kol ve bacakları gibi kopması, direnenlerin bile kurşuna dizildiği kanlı bir coğrafya. O çocukların psikolojisini biraz düşünürsek, belki yaşamları boyunca atlatamayacakları bir travma geçirdikleri aşikâr. Biraz vicdan ve empati bakış açımızı ve önyargılarımızı değiştirir, diye umuyorum. 

Dünyanın bir tarafında insanlar refah, medeniyet, vurdumduymazlık içinde yaşarken, başka yerinde ise memleketinin doğal ve tarihi güzellikleri sömürülürken ölüm-kalım savaşı veren insanlar var. ''Bu toprakların çocuğu olmadığı belli, dil bilmez, uzun sakallı, Afgani kıyafetli birtakım insanlar'' dan bahsediyor kitapta. Yani Suriyeli olmadığı halde çıkar peşinde koşan sözde bölge insanının haklarını savunan insanlar.

Bugün Türkiye, Suriye sınırımızda hâlihazırda birtakım sıcak operasyonlar yürütüyor. Güney sınırımız ülkemiz için kırmızı çizgilerden biri. Suriye sınırını, bölgede mevcut terör yapılanmasından temizlemek Türkiye'nin zaruri görevidir. Bu konuda rahmetli Halil İnalcık Hocamıza hak veriyorum; ''Bugün Türkiye'de güçlü bir ordu olmasa, Ermenistan hazır, Rusya hazır, Yunanistan hazır. Suriye bile Hatay'dan vazgeçmiş değil. Dört taraftan çevrilmiş durumdayız. Eğer güçlü bir ordumuz olmazsa, Türkiye ertesi gün parçalanır. Güçlü ordu, Türkiye için hayatî bir zarûrettir.'' 

Ihlamur Dergisi'nin yayıma hazırladığı, güney sınırımızın gündemden düşmediği son yıllarda, ilgi çekici bir kitap olmuş. Bir gün bir bombanın evlerini enkaza çevirmesiyle yakınlarını kaybeden aile, şehirden ayrılmaya karar verip Türkiye'ye sığınır. Dilini bilmediği bir memlekette Adil dışlanarak da olsa işe başlar, zamanla alışır. Keşke atabilsek şu önyargımızı, insana insan gözüyle bakabilsek.. 

Kitapta, Amcaoğlu Mahmut karakterinden hiç hazzetmedim; çünkü kendi milliyetinden, milletinden, geldiği topraklardan, ailesinden utanıyor, uzaklara gitmek, Yunanistan'dan Avrupa'ya geçip refah bir hayat sürmek istiyordu. Elindeki parasının bir miktarını ailesine pasaport ayarlaması için bazı arkadaşlarına verip sınırların tutulduğu haberini alınca umutları yıkılıyor ve yasa dışı yollara başvurmaya karar veriyor. İnsan tüccarlarına inanıp kendisini ve ailesini tekneyle güvenli bir şekilde karşı kıyıya ulaştıracaklarına dair kapora veriyor ama nafile ne gelen var ne giden. Sonunda apar topar kalan son parasıyla bir bot satın alıp 14-15 kişi biniyorlar ve gecenin karanlığında gözden kayboluyorlar. Sabah olduğunda ise kıyıda cesetleri bulunuyor. Size de tanıdık geldi değil mi, bu gibi hikayeler haberlere konu oluyor maalesef. 

Bugün insanlık nâmına kılını kıpırdatmayıp da insan haklarından söz eden ülkelerin yapamadığını mültecilere kucak açarak Türkiye yapıyor. Bunun yanlış bir karar olduğunu 
iç güvenliğimizi tehdit eden sorunların başında geldiğini bugün apaçık görüyoruz. Merak edenler için Suriyelilerin gözünden savaş, savaşın acımasızlığı, yaşamlarını sorgulayan insanların zor koşullar altındaki yaşam savaşı anlatılmış. Kısa olsa da etkileyiciydi. Kitapla ve sevgiyle kalın..
 
Kitabın Künyesi:

Adı: Halepli Adil
Yazarı: Hulusi Üstün
Türü: Hikâye
Sayfa: 48
Yayınevi: Ihlamur Yayınevi

...
 
"Kadduke el Mayyas ya Omri"
Senin endamın ey ömrüm...
(Türkçe'de Ada sahillerinde bekliyorum, güftesiyle söylenen şarkı. Bazı şarkılar var, hatırası yürek yakar.)

''Uhud min asiyl, nim ala hasiyr/Asil aileden evlen, hasırda da yatsa sorun etmez. 
Milletinden almayan, illetinden ölür..

''Kitap Şuuru, insanlık şuurudur.''
@müverriheninkaleminden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder